1

2K 70 9
                                    

   Nefesimin kesildiğini hissettiğimde koşmayı kestim ve sahilin kenarında bulunan, gözüme ilk kestirdiğim banka kendimi attım. Güneş daha yeni doğmuştu. Hava koşu yapmak için iyi görünmüyordu ama bugün okulun ilk günüydü ve ilk gün için dinç olmanın en iyi yolu sabah koşusu yapmak gibi görünmüştü. Banka uzandım ve terden belime yapışmış saçlarımı banktan aşağı sallandırdım.

   Her yıl, okulun ilk gününü kutlamak amacıyla büyük partiler verilirdi. Ve gelenek bozulmayacak, bugün de o partilerden biri gerçekleşecekti. Bu da demek oluyordu ki partiye gidebilmek için evdekilerle büyük bir kavga yaşayacak, her zaman olduğu gibi sonunda kapıyı çarparak kendimi dışarı atacaktım. Yani kalacak bir yere ihtiyacım olacaktı.

   Parti, büyük ihtimalle Bones Bar'da olacaktı. Orası okuldan arkadaşım Conor'ın abisinin mekânıydı ve çok büyük olmasa da en azından içkiler bedavaydı. Bu da doğal olarak işimize geliyordu. Kimin işine gelmezdi ki?

   Annemle her gün bıkmadan, usanmadan kavga ederdik. Genelde kavgalarımız on yedi yaşındaki birine kıyasla -kendi çevresindeki zengin ailelerin zübbe çocuklarını kastediyor- fazla içtiğim için -ki bu daha yasal değil- ve çoğu gece beni odamda bulamadıkları için çıkardı. Cemiyetlerinde fazlasıyla saygı gören ailem, beni utanç kaynakları olarak ilan edeli çok olmuştu. Bu yüzden ne zaman büyük bir iş yemeği ya da aile yemeği olsa, insanların beni tanımasına izin verilmezdi. Zaten ben de onlara meraklı falan değildim. Hiçbiri gerçekten hiçbir zaman umurumda olmamıştı. Asla da olamayacaklardı.

   Özellikle söylemekten ne kadar utansam da, çok zengin bir ailem vardı. Kendi çevrelerinde fazlasıyla saygınlardı ve kimlikleri tüm Londra'da bilinirdi. Annem büyük bir magazin dergisinin başında yönetici konumundaydı, babam ise bir holdingin ortaklarından biriydi. Ailemin ününü ve parasını kullanma taraftarı değildim. Genellikle onları saklamış, insanların beni paramla yargılamasına izin vermemiştim. Ailemin beni yazdırmak istedikleri koleje itiraz etmiş; kendimi zorla da olsa, şehrin ücra bir köşesinde bulunan, genellikle alt sınıf diye tabir ettiğimiz çoğunluğu sorunlu olan insanların çocuklarını yazdırdığı bir liseye kaydettirmiştim. Üçüncü sınıftaydım ve burası tüm yapaylıktan uzak, ikiyüzlü insanlardan tamamen arınmış bir okuldu. Bu okul genelde sorunlu öğrenciler barındırdığından -bir tanesi de bendim- aileler kolay kolay çocuklarını buraya yazdırmazdı. Dediğim gibi; sadece belli bir kesim burada okurdu. Bu yüzden okulda fazla öğrenci olmaz, herkes birbirini tanırdı.

   Aile kimliğimi saklamak bazı yönlerden zor olsa da şimdilik büyük bir sorun yaşamamıştım. Ailem burada okumamın berbat kişiliğimi daha da berbat edeceğini düşünüyordu. -Bunu düşünen tabii ki de genellikle annemdi- Belki de haklılardı. Ama ne olursa olsun, ben bu kişiliğimi ve burada olduğum insanı seviyordum. Tamamen kendim gibiydim, yapaylıktan uzaktım.

   Yüzüme gelen güneşin üzerine bir gölge düştüğünü hissettiğimde tek gözümü açtım ve güneşimi kesen kişiye baktım. Tabii ki de bu kişi meşhur platonik aşığım Peter'dan başkası değildi. Yüzündeki büyük gülümsemeyle bana bakıyordu ve bakışları fazlasıyla beklenti doluydu. Acaba uzandığım yerden doğrularak ona yer vereceğimi falan mı zannediyordu?

"Ne halt edip de güneşimi kesiyorsun, Pett?" Peter bana karşılık gözlerini devirdi.

"Sana da günaydın." Ben de ona gözlerimi devirdim ve doğrularak elimdeki telefonu şortumun cebine koydum. Ayağa kalktığımda başımı kaldırarak benden yukarıda duran yüzüne baktım. Lanet boy farkı!

"Evet, evet. Şu zırvalıklar. Her neyse, siktir et. Ben gidiyorum." Ona omuz atarak yanından ayrıldım. Çok ilerlememiştim ki arkamdan gelen eğlenen sesini duydum.

SPACE 2 | INCEPTION / z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin