16. BÖLÜM - KAYIP

3.8K 541 216
                                    

ve bölüm :)


Ruhumu kaybettim,
Beni ben yapan o mutluluğu kaybettim...
Sen gittin,
Ben kendimi kaybettim...
O ıssız sokaklarında ayrılığın
Gözyaşlarımı kaybettim...
Ben ikimize olan inancı kaybettim,
Bizi kaybettim...
Başımız sağolsun sevgilim...

-*-

Deniz kadının elini tuttu. “Sahra...”
Sahra gözlerini birden açtı ve “Gitme!” diye bağırıp, yataktan doğruldu. Kalbi deli gibi atıyordu. Sonra bakışlarını yana çevirdi. Deniz... O ne zaman gelmişti? Nereden haberi olmuştu ve neden yanındaydı?
“Buradayım... Gitmiyorum bir yere.”

Kalkmak isteyince Deniz hemen onu durdurdu, “Sahra uzan lütfen. Sakin ol.”
“Bebeğim...” derken adama baktı. Eli karnındaydı ve deli gibi korkuyordu. Ne olmuştu... En son hatırladığı bacaklarında hissettiği o ılıklıktı ve doktorun o koridoru inleten sesi.
Hayır... Çok daha öncesi vardı...

Saatler önce...

Havaalanında Deniz sağa sola giderken Sahra oturduğu koltukta ellerini başına koymuş, sakinleşmeye çalışıyordu. Semih ise kolona yaslanmış, başını da geriye atmıştı. O an Sera’nın ona söylediği “Lütfen sakin ol, senin suçun değil,” gibi kelimelerin hiçbirini duymuyordu. Çünkü tamamen onun suçuydu. O delirmiş kadına kızı teslim etmemeliydi, Deniz’e durumu, kadının söylediklerini anlatıp, onu yanında tutmalıydı.
Serdar ile Sinem koşarak yanlarına geldiler ve o an konuşabilecek tek kişinin yanına gidip “Durum ne? İndi mi uçak? Çıktılar mı” diye sordular.

Sera bakışlarını onlara çevirdi, bir eli sevdiği adamın kolunu okşuyordu, onu sakinleştirmek ister gibi... “Henüz uçak yeni indi. Çıkmalarını bekliyoruz.”
Serdar sinirle ellerini saçlarından geçirdi, “Aklını kaçırmış bu kadın. Kızı alıp, Bodrum’a gitmek ne demek ya?”
Deniz birden karşıdan gelen polisleri ve yanındakileri görünce arkada hareketlenen ailesine dönüp işaret parmağını salladı, “Kimse bana ‘Deniz sakin ol’ demesin!’ sakın!” dedi ve sinirle o tarafa doğru hızlı adımlarla yürüyüp, önce kızını kollarına aldı, “Güneş’im... Hayat ışığım... Birtanem...”

Kız hareketsiz durmuş, bir tek annesine bakıyordu. Deniz yavaşça ondan ayrılıp, şaşkınlıkla yeniden konuştu, “Canımın içi, sen özlemedin mi beni?” Güneş ondan ayrılıp, annesinin elini tutunca kaşlarını çattı. “Neler oluyor burada?” diyerek ayağa kalktı. Anlamıyordu. Kızı böyle yapmazdı.
Ela meydan okuyan bakışları ile “Asıl ben sana soruyorum Deniz, neler oluyor?” diye sinirle çıkıştı. “Sen yeni karın, karnındaki bebeği ve diğer piçinle kızımı tatillere götürürken iyi-” demişti ki adam sinirle bağırdı.

“Sözlerine dikkat et, kalbini kırarım Ela! Yemin ederim o sözleri bir bir yediririm sana ve dua et şuan kızım burada, seninle bu konuyu sonra konuşacağız. Kızımı kaçırmak ne demek göstereceğim sana. Bu sözlerinin de hesabını vereceksin!”
“Ben kızımla tatile çıktım. Onu zorlamadım, o da gelmek istedi ve birlikte gittik. Ne var bunda? Polis zoruyla getirmek ne demek?”
“Telefonlarımı açmamak ne demek asıl? Çıldıracağımı düşünmedin mi?”
“Kızımız seninle konuşmak istemedi. Benim de açmamı istemiyordun, ne yapmam gerekiyordu?”

Deniz’in kaşları daha fazla çatıldı, “Ne demek kızım benimle konuşmak istemedi?” başını eğip kıza baktı, “Güneş? Bebeğim, neler oluyor?”
“Ben annemle yaşamak istiyorum.”
Ela ona ‘gördün mü?’ der gibi bakınca, Semih arkadan “Yılansın sen!” diye bağırdı. “Yılanın başısın. Kızı hangi sözlerinde zehirledin ha? Ben seni geçen uyarmadım mı Ela?” Semih’in sesi havaalanında yankılanıyordu resmen.
Deniz elini havaya kaldırdı, “Biri bana burada neler olduğunu söyleyebilir mi?” dedi sinirini ve öfkesini sesine net bir şekilde katarak. “Hemen!” derken Ela’ya baktı.

SAHRA ÇÖLÜ * İKİNCİ ŞANS SERİSİ IV  - FİNALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin