8. BÖLÜM - YAN YANA OLMAK

5.3K 664 364
                                    

Doğum günüme yeni, uzun, hem eğlenceli hem de hüzünlü bir bölümle başlayalım o zaman :) iyi ki doğdum iyi ki sizleri tanıdım, hepiniz iyi ki varsınız :)


Seninle ayrı ayrı değil, ‘birlikte olmak’ ne demek onu anladım. Bir dağ oldun ve ben sana sırtımı yasladım. Güvendim, ilk kez kendim dışında birine güvendim, güveni tattım. Ben seninle karşı karşıya değil ‘yanyana olmak’ ne demek onu sonuna kadar yaşadım.

-*-
Deniz ile Sahra hayatlarının en zorlu sorgusundaydılar. Karşılarında oturan iki kız, onlara öyle bir bakıyorlardı ki, ne diyeceklerini, neyi ne kadar anlatabileceklerini bilemiyorlardı. Deniz duygularından ne kadar eminse, o kadar dik duruyordu. Sahra da ondan farksız değildi ve bu iki cadının karşısında bir kere tökezlediler mi bir daha doğrulamazlardı. İpler kesinlikle ikisinde olmalıydı.

“Bakın, bazı şeyleri ne derece açıklayabiliriz bilmiyoruz, ama evet sevgiliyiz,” dedi Deniz ikiliye bakıp tepkilerini ölçerken. İkisi de sırıtıyordu. “Yani, bunu elbette sizinle konuşacaktık. Sizden saklama gibi bir niyetimiz yoktu. Ama olaylar biraz ertelememize sebep oldu. Yani anlatmak istediğim aslında tam olarak-”
“Öpüşüyor musunuz?” dedi Serap ikiliye bakarak. “Yani birbirini seven insanlar birbirini öpermiş. Bizim sınıftaki Poyraz öyle diyor. Değil mi Güneş?”

Güneş de başını salladı, “Evet, öyle. Sevgililer öpüşürmüş. Onun annesi ile babası hep öpüşüyormuş. Ama o Serap’ı seviyor. Ben Yiğit’i seviyorum.”
Sahra’nın gözleri kocaman açılırken, Deniz’in kaşları çatıldı, “Kim lan bu dingiller? Ne demeye size böyle bir şey diyorlar? Hayır ne ara sevmeye başladınız?” Sahra’ya döndü, “Sen tanıyor musun bu iki dingili?”
“Ha-hayır tanımıyorum,” dedi Sahra, o da şaşkındı zaten.

“Dingil deme babacığım çok ayıp bir kelime o.”
“Ha öpüşmek ayıp değil.” İşaret parmağını salladı, “Bana bakın küçük hanımlar, bu yaşta düşünmeniz gereken tek şey okul, gezme -o da anne-baba ve akraba türevleriyle-, tatiller, oyuncaklar, belki de azıcık giysiler. Ama bir erkek,” sonra ikisine bakıp, “İki erkek, kesinlikle değil! Anlaşıldı mı? Sevgili yapmışlar bana, bir bu eksikti. Ayıp ayıp şeyler.”

“Ama sizde sevgilisiniz. Ayıpsa neden siz sevgilisiniz?”
Sahra adamı dürttü, başıyla da işaret edip, aldın mı cevabı, der gibi baktı adama. “Başka yerden gir konuya, sevgililik ayıp derken, kendimizi savunamayız.”
“Evet. Çok haklısın. Yanlış oldu.” Sonra birden “Yaşınız küçük hanımlar! Yaşlarınız uygun değil!” dedi.

Güneş gülümsedi, “Yani büyüyünce olabilir mi?”
Deniz kafasını kaşırken gözlerini kısmış Sahra’ya bakıyordu. “Hele siz büyüyün, kırk elli yaşına gelin de bakarız. Hadi şimdi yemeğe,” deyip masadan hızla kalkınca Sahra adama bakıp güldü, Deniz de “Ne?” diye çıkıştı ona.
“Sen bayağı kıskançsın.”

“Ya ne alakası var Sahra ya, bu kıskançlık değil bir kere, abartmayalım.” Sonra konuyu değiştirmek için birden çıkıştı, “Açım ben! Hadi yemek yiyelim.”
“Peki,” dedi ama hala sırıtıyordu. Bu kızların on yedi, on sekiz yaşları bayağı zorlu geçecekti anlaşılan.

***

Semih yavaşça gözünü açtığında başucunda uyuyan kadını görmesi ile hafifçe tebessüm etmişti. İnatçı keçi bir kadına aşık olduğuna inanamıyordu. Zoru severdi, ama bu kadın kendini imkansızlıkla sınıyordu. O an karnına baktı ve içi buruldu. Yüzündeki tebessüm de solmuştu. Onlara bir şey olursa...
“Uyandın mı?” diye sordu gözlerini ovuşturan kadın.
“Evet. Bitti mi?”

Sera başını aşağı yukarı salladı, “Bitti.”
Semih gözlerini yumdu bir süre, sonra açıp kadının gözlerinin içine bakıp, “Lütfen onlara iyi bak,” dedi acı dolu bir sesle.
“Merak etme, söz veriyorum ikisine de çok iyi bakacağım.”
“Teşekkür ederim.”

SAHRA ÇÖLÜ * İKİNCİ ŞANS SERİSİ IV  - FİNALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin