BÖLÜM 7 - SENDROM

3.3K 412 111
                                    


RİNA
Ona olan duygularımı sorgulamaya başladığım an, işin içinden bir şeylerin çıkacağını anladım. Çünkü bir insandan nefret ediyorsanız, sorgulamazsınız. Bir insana karşı duygunuz yoksa sorgulamazsınız. Ama öyle değildi artık. Soruyordum, sorguluyordum. Kendi kendime ona karşı çekilmemin bahanesini üretiyordum. İnanıyor muydum, inandırıyor muydum bilmiyorum ama uyurken bile onu özlediğimi fark ettiğim o an, ‘boku yedin kızım’ dedim kendi kendime. Uyumak istemiyordum, onu bir dakika daha fazla görebilmek için gözlerimi kırpmak bile istemiyordum. Çünkü içimde bir his daha vardı:

Gün gelecek ve ben onu çok ama çok özleyeceğim. Bugünler sanki bana sunulmuş emanet zamanlardı ve o kara gün geldiğinde hepsi elimden alınacaktı. Acımasızca...

-*-

Ne diyorlardı ona ‘Stockholm Sendromu’ mu? Evet aynen... Rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması. Rina duygularına bulduğu kılıf sayesinde rahatlamıştı. Bu adamın gücüne, onu rehin almasına hayran kalmıştı, hepsi bu. Duygularına taktığı kılıfla rahatlamış bir şekilde çıktı odadan ve mutfakta bir şeylerle uğraşan adamı süzdü.

“Sende renk uyum takıntısı var.” Bu kesinlikle bir soru değil, tespitti. Çünkü adam kıyafetine uygun olmayan terlik bile giymiyordu.
Tolga birden arkasına dönüp, kıza baktı. “Anlamadım.”

“Renk uyum takıntın var. Dikkatimi çekti de...” Adamın birden kahkaha atması Rina’yı şaşırtmıştı. Delirmiş miydi bu adam? Neden gülüyordu ki, komik hiçbir şey dememişti?
Tolga ise bambaşka bir alemdeydi. Bu kadın onu kullandığını söylemişti, şimdi de gelmiş karşısına hiçbir şey olmamış gibi onun renk uyumu takıntısından mı bahsediyordu? Kesinlikle dengesizdi.

“Senin de denge sorunun var.” Elindeki işi bırakıp, kıza yaklaştı. “Çok dengesizsin ve bu beni korkutuyor Rina.”
Rina da adama iki adım yaklaştı, şimdi daha da yakınlardı. “Cesur olduğunu sanıyordum bay takıntılı. Benim gibi küçücük, sana karşı savunmasız bir kızdan mı korkuyorsun?”

“Konu sen olunca çok korkağım bayan dengesiz. Çünkü sen göründüğün gibi masum değilsin ne yazık ki ve çok ama çok tehlikelisin.” Gözleri alevdi kadının ve adam ilk kez yanmak istedi. Cayır cayır o bakışların içinde tutuşmak istedi.

“Bak ne diyeceğim bay takıntılı, bu dengesiz esirinin canı çok sıkıldı. Birlikte bugün dışarı çıksak mı? Yakın bir yerlerde takılsak? Söz yanından ayrılmam ve çok uslu bir kız olurum.”
Tolga sıkıntı ile arkasını dönüp, işine devam etti, “Olmaz Rina. Bu tehlikeli. Yakında bitecek esaretin, o zaman istediğin gezmeye istediğinle gidebilirsin.”

Rina adamın beklemediği o cevabı verdi. “Esaretim bitince sende olmayacaksın ve... Ya ben seninle gitmek istiyorsam?”
Tolga yaptığı işi birden bıraktı ve elini tezgaha koyarak derin bir nefes aldı. Demin bu kıza dengesiz mi diyordu? Bu kız dengesizin baş kentiydi ve dengesizleştirmekte de kimsenin eline su dökemezdi. “Git hazırlan.”
“Ne?”

“Git hazırlan dedim!” diye sinirle çıkıştı. “Çabuk. Fikrim değişmeden.”
Kız kıkırdayarak odasına gidince, Tolga gözlerini yumdu. “Linda ağzıma edeceksin ama bu saatten sonra ben onun esiriyim.” Sonra bezle elini silip tezgaha attı bezi, “Boku yedin oğlum, valla avuç avuç yedin boku. Daha ne hazırlık yapıyorsun tostmuş peynirmiş. Afiyet olsun sana! Taner de zıkkımın kökünü sokar ağzıma, oh mis! Ardından da Tamer sıçar... Tadından yenmez. Ufuk abiyi söylemiyorum bile... Sıçtım ben ya...” deyip o da odasına hazırlanmak için gitti.

***

Taner kapıyı açıp, ışıkları yaktıktan sonra yana çekildi ve kıza öncelik verdi, “Evime hoş geldiniz Saren hanım.”

UNUTULMAK HİÇ HESAPTA YOKTU - BELA SERİSİ II *FİNALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin