BÖLÜM 11 - HASRET

3K 431 93
                                    


TANER
Neydi sevmek? Cesaretle ayakta durmuyor muydu aşk? Yürekten almıyor muydu gücünü aşıklar? Neyden korkuyordum o zaman ben? Kalbimin kırılmasından mı? Bu bencillik değil miydi? Karşındakini düşünmeden sadece kendini düşünüp, kaçmak, kendini korumak ve her iki tarafa da hasret tohumları ekip, özlemden delirtmek acımasızlıktı.
Korkuyordum, ama onun göğsünde belki korkularım dinerdi. Işığım olurdu karanlık geleceğimin gözleri. Elimi tutar, bu saçma ayrılıklara aldırmadan beklerdi beni. Kavuşmalarımız olurdu delice seviştiğimiz... özlemimin ateşini tenimizle, terimizle söndürdüğümüz geceler ve günlerimiz olurdu kimbilir...


Onu istiyordum. Onu her anıma yakıştırıyordum. Kalbime, yanıma, aşkıma, hayatıma, gözlerime, özlemime en çok da küçük bebeklerimizin baş ucuna... O benim hayat ışığım, hasret güneşim ve ebediyen sürecek ateşim olmalıydı.
Bu aşk suçsa, o benim suç ortağımdı. Masumsak, o bembeyaz sayfamdı. Günahkarsak, o davetkarımdı. Ben yarım yamalağım onsuz ve o benim diğer yarımdı. Biliyorum, inanıyorum, korksam da artık kaçmıyorum. Onu çok seviyorum ve benim cesur yanımdı...

---

Rina merdivenlerden esneye esneye inerken homurdanıyordu, “Ne yüzük var ne soru evlenecekmişim onunla. Götümün ajanı!” yeniden esnedi, “Allah’ın belası uykumu da alamadım. Çok uykum var!” yemek odasına girdiğinde üç çift şaşkın göz ona çevrildi. O da çok normal bir şey yapıyormuş gibi gidip Taner’in yanına oturdu, “Günaydın,” dedi abisinin portakal suyunu alıp içerken.
“Hey o benim!”
“Bir şey olmaz, kardeşler her şeyini paylaşmaz mı?” diye meydan okudu adama.
“İyi valla, aç kalayım senin için. Bak sürahi orada doldur kendine. Prensese bak sen!”

Ufuk hemen sevinçle ayağa kalktı, “Tamam ben doldururum kızıma,” diyerek koca bir bardak portakal suyunu kızına doldurup verdi. “Nasılmış bugün benim prensesim?”
İlk kez onlarla kahvaltı sofrasını oturuyordu ve bu herkesi mutlu etmişti. Ama Taner bilerek ona doğal davranmıştı, çünkü annesi ile babasının aşırı daha doğrusu abartı mutlulukları ve ilgileri kızı kaçırabilirdi. Onlara uyaran bakışlar atsa da çok da takıyormuş gibi gözükmüyorlardı.

“İyiyim,” dedi esneyerek.
Linda “Hayırdır kızım uyuyamadın mı?” diye endişe ile sordu. “Rahatsız mıydın? Uyandırsaydın keşke. Ay ateşin yoktur inşallah! Ufuk doktora mı götürsek?”
“Yok ya, gece öyle bastı azıcık, uykum kaçtı. Oturup kitap okudum. Sonra kitap çok akıcıydı elimden bırakamadım,” dedi gülümseyerek. Aman ne kitaptı o öyle, ateş gibi. Of! Düşününce ter basıyordu onu. “Bu arada portakal suyu harikaymış.” Evet Rina böyle konuyu değiştir, aferin.

Ufuk hemen açıkladı, “Arkadaki bahçeden topladım portakalları. Beğenmene sevindim. Ben yetiştirdim hepsini.”
Rina ellerini masaya koydu ve aklındakini sordu, “Öyle mi? Ben de bahçeyle ilgilenmeyi çok severim. Hobi bahçesi olarak kullanacağım bir alan var mı acaba?” -En azından gün sayıp, kafayı yemem.
Linda hemen “Tabi ki!” dedi ve ekledi, “Bende bahçe ile uğraşmayı çok severim. Bu ay izinliyim zaten, birlikte ayarlayız. Arkada küçük bir kulübe var, onun etrafını kullanabilirsin. Hem kulübeyi de düzenleriz, ona da istediğin malzemeleri ya da eşyaları koyar, kullanırsın. İstersen sera gibi üstünü de kapatırız.”
“Ah süper olur, tamam. Ben hallederim.”

Taner kız kardeşinin başını öptü, “Hadi millet ben izinli değilim malum çıkmam gerekiyor.”
Linda da oğluyla ayaklandı, “Bu akşam mı gidiyorsun?” diye endişe ile sordu.
Başını olumlu anlamda salladı, “Saat yedide uçağım.”
Linda dönüp yanına geldi ve ona sarıldı, “Taner dikkatli ol, olur mu oğlum?”
“Tamam anne,” dedi Taner gülerek. “İlk defa gitmiyorum oraya. Hem Maryam karşılayacak beni orada. Sorun yok.”

UNUTULMAK HİÇ HESAPTA YOKTU - BELA SERİSİ II *FİNALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin