BÖLÜM 16 - YENİDEN SEVMEK

3.1K 410 147
                                    

UZUN VE GÜZEL BİR BÖLÜM SİZLERLE :)

Saren hastane koridorunda koşarken Tamer de annesini sakinleştirmeye çalışıyordu. Saren’in aklında olan tek soru nefes alıyor mu’ydu? Sağ mıydı? Doktor iki kere kalbi durdu demişti Tamer’e, peki ya şimdi nasıldı? Yoğun bakım katına geldiğinde elini duvara koydu ve derin derin nefesler almaya başladı. Etraf bulanık mıydı, dönüyor muydu bu kadar hızlı dünya? Yoksa kendisinin mi başı dönüyordu?

Son gördüğü ise bir hemşirenin ona “Hanımefendi iyi misiniz?” diye sorduğuydu. Sonrası yoktu, karanlıktı... Kapkaranlık... Hani gökyüzü bir anda kararır, yıldızlar bile yok olur ve siz yapayalnız hissedersiniz ya kendinizi o an, korkarsınız, işte Saren öyle bir boşluktaydı. Yapayalnız bir karanlığın içine sıkışıp kalmıştı ve deli gibi korkuyordu şuan...

*

Linda bir hemşirenin ona getirdiği kolonyayı itip, ayağa kalktı, “Oğlum! Nasıl? Daha bu soruyu kaç kere ve kimlere soracağım bilmiyorum ama bir cevap istiyorum!” diye bağırdı.
Ufuk karısının kolunu tuttu, “Linda sakin olur musun? Ameliyattan çıkmamış henüz, birazdan eminim iyi bir haber alacağız.”
Linda kocasına inanamıyormuş gibi baktı, “Gerçekten mi Ufuk?” dedi acıyla, “Oğlumuzun bedeninde beş kurşun var! Nasıl sakin olmam bekleniyor benim?”

Tamer geldiğinde Ufuk ona, “Saren nasıl?” diye sordu.
Tamer sakalını sıvazladı, “Hamile olduğunu biliyor muydunuz?” dedi ikiliye bakarak.
Ufuk ve Linda aynı anda ve aynı şaşkınlıkla “Hamile mi?” dediler.
“Şimdi hemşireler söyledi. Hamileymiş. Ama merak etmeyin, ikisi de iyi.”
“Ah Taner ah!” diye inledi Ufuk. Saçlarını geriye atarken karısına bakıyordu. ‘Ne yapacağız?’ der gibiydi bakışları. Çünkü şuan gerçekten ne yapacağını hiç bilemiyordu. İçeride oğlu yaşamla savaşırken, Saren karnındaki küçük canıyla savaşıyordu. Evde torunu Hilda ileydi ve o da babasına bir şeyler olduğunu anlamış, ağlıyordu.

Linda geriye doğru gidip yerine çökerken “Allah’ım neyle sınanıyoruz. Nasıl bir felaketin içindeyiz. Önce Rina, şimdi bu? Of!” dedi. Ufuk ona elini uzatınca sımsıkı tuttu adamın elini. “Karmakarışığım Ufuk, ne yapacağız hiç bilmiyorum. Eğer Taner’e bir şey olursa...” ağzını diğer eliyle kapatıp, hıçkırınca, Ufuk tuttuğu elini ovaladı.
“Sakin ol. Bu savaştan hepsi sağsalim çıkacaklar. En azından ben öyle hissediyorum.”

***

Tolga sabah uyanıp etrafına bakındı ve esneyerek yataktan kalktı. Eşofmanın üstüne önlerini düğümlemeden bir gömlek giyip odadan çıktı. Rina’nın elinde kahve ile koltukta oturmuş bir deftere hızla bir şeyler yazdığını görünce yanına gitti. Üzerinde sadece uzun bir tişört, dizine kadar çektiği bir çorap vardı. Kaşlarını havalandırdı, şuan gerçekten çok çekiciydi.
Kızın elinden kahveyi alınca Rina bir an ürküp başını kaldırdı ve aynı hızla defterini kapadı. Tolga onun gözlerinin içine bakarak bir yudum içti kahveden, “Yine muhteşem ayarlamışsın kahve ve kremayı.”

Rina ayağa kalktı. Öpüştükleri akşamın üzerinden bir hafta geçmişti ve ilk defa ona yakınlaşıyor, böyle sıcak davranıyordu adam. “Bak...”
“Yazdıklarını okuyabilir miyim?” diye sordu sözünü keserek.
“Rüya gördüm...” dedi umursamayarak, “Unutmamak için yazıyorum.”

Tolga ona kahveyi uzatıp geri verdi, “Onlar rüya değil Rina, öncekileri okudum. Yaşadıklarımız. Sen yaşadıklarımızı görüyorsun. Çünkü onları hatırlamak istiyorsun. Bilinç altın beni sana hatırlatıyor ama sen hala inkarlar prensesini oynuyorsun.”
Rina defteri açıp, ona uzattı. “Bu anı yaşadık mı biz seninle?”
Tolga defteri aldı ve yazıklarını okudu.

UNUTULMAK HİÇ HESAPTA YOKTU - BELA SERİSİ II *FİNALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin