Uzun bir bölüm sizlerle :)
---
Hiç hesapta yoktu unutulmak,
Senin tarafından
Böyle insafsızca...
Üstelik ben seni,
Seninle olan her şeyi tarih tarih
Saat saat yüreğime yazmışken,
Hesapta yoktu yakılmak...
Senin tarafından delice sevilmişken...
Hiç hesapta yoktu ayrılmak...-*-
Tamer, Taner, Saren hastaneye hızla girecekken acilin önünde duran diğer arabanın freni ile birden arkalarına baktılar.
Tamer kardeşine seslendi, “Taner annem! Sen onlarla ilgilen, ben durumu öğreneyim.”
Taner ailesinin yanına koşarken annesi titreyerek indi arabadan, “Kızım! Taner ne olmuş? Nasıl olmuş?” diye bağırdı.
“Anne önce sakin olur musun? Bizde bir şey bilmiyoruz. Size telefonda ne dendiyse, bize de o kadarı dendi.”Ufuk da yanlarına gelip, aynı soruları sordu oğluna, “Haber var mı? Durumları ne?”
“Baba bilmiyorum!” diye çıkıştı. “İçeri girelim öğreneceğiz.” Annesine baktı, “Ne olur sakin olun!”
Hep birlikte içeri girdiklerinde Tamer’in doktorla konuştuğunu ama surat ifadesinden çok da iyi şeyler duymadığını anlamışlardı. Onlara yaklaştıkça Linda duydukları ile kocasına tutundu. Dengede kalamıyor, ayakta duramıyordu.
“Ne demek başını vurmuş, bilinci kayıp? Açıklaması ne bunun?” dedi Tamer.
“Uyanmadan bir şey diyemiyoruz maalesef. Yani hasar nerede bilemiyoruz.”Tamer ellerini saçlarından geçirdi ve “Peki Tolga? O nasıl?” diye sordu.
“Onun bilinci açık, arkadaşlar onu zapt etmeye çalışıyor, eşini merak ediyor.”
Tamer arkaya bakınca Taner, “Tamam ben ilgilenirim,” dedi ve doktorun tarif ettiği odaya gitti.
Ondan sonrası herkes için kabusun başladığı dakikalardı. Saren Linda’yı sakinleştirmeye çalışırken, Tamer sürekli hamile olan eşine telefonda bilgi geçiyor, Ufuk doktorlarla görüşüp duruyor, Taner de Tolga’yla ilgileniyordu.Dakikalar saatleri, saatler günleri kovaladı ve üç günün sonunda nihayet herkesin beklediği o gözler açılmış, Rina uyanmıştı. Onu ilk gören Tolga olmuş ve doktora haber vermişti. Bütün doktorlar içeri girdikleri andan itibaren hepsi cama yapışmış Rina’yı izliyorlardı.
“Sizce iyi midir?” diye sordu Linda. Günlerdir yemediği yemek yüzünden bitkindi, uyku uyuyamadığı için halsizdi. Normalde alışıktı, ama nedense güçsüz düşmüştü bu sefer, acısı mı onu böyle bitirmişti yoksa çaresizlik mi?
Taner kaşlarını çatarak, “Biraz garip gibi, bakışları yani... Neden öyle bakıyor ki bize?” dedi.“Tamam oğlum, normal. Kız ölümden döndü,” diyerek onları yatıştırmaya çalıştı Tamer.
Tolga ise sadece o gözler açıldığı için Allah’a şükrediyordu. Konuşamıyordu, o da Linda’dan farksızdı, tedavisi bitmeden yataktan kalkmış, yoğun bakımın kapısında beklemeye başlamıştı. Yemek yemiyor, uyku uyumuyor, pencerenin önünden ayrılmaya korkuyordu.Ufuk çıkan doktorları görünce, hemen kapıya yönelmişti, “Doktorlar çıkıyor gelin, öğreniriz şimdi.”
Doktor odadan çıkınca bonesini ve eldivenlerini çıkarıp, yandaki çöpe attı ve ondan bir açıklama bekleyen aileye bakıp, “Bazı komplikasyonların olabileceğini söylemiştim,” dedi en başta. “Sonuçta başına ciddi bir darbe almış.”
“Sonuç?” diye onun sözünü kesen Tolga’ydı. “Yani, ne gibi bir şey bu. İyi gözüküyor.”
“Öncelikle iyi haberi vereyim, hayati tehlikesi kalmadı. Şuan için iyi. Ama...”Taner sinirle güldü, “Acun bir bu iki... Beş saatte sonucu söyleyecek.” Ufuk homurdanan ikiliye uyaran bakışlar atıp, doktorun konuşmasına odaklandı.
“Hafıza kaybı yaşıyor gibi. Yani sizlerin kim olduğunuzu sordu. Babasının, babaannesinin ve dedesinin nerede olduğunu sordu. Şuan İstanbul’da olduğuna çok şaşkın. En son Fransa’da olduğunu hatırlıyor. Ailesi ile oraya yerleştiklerini söylüyor. Yani son dört senesini hatırlamıyor gibi.”
“Şaka mı bu?” dedi Tolga inanamayarak. Yüreği yerinden çıkacaktı. Ne demek hafıza kaybı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMAK HİÇ HESAPTA YOKTU - BELA SERİSİ II *FİNAL
RomanceBela o adamın soyadıydı, ateş ise yaşadığı yer... Ateşin içine çektiği masum, hiçbir şeyden habersiz bir kız... Oysa tek amacı onu korumaktı. Ateşte yanmak mı daha korkutucuydu, yoksa buzun içinde donmak mı? İşte o masum yürek tam da bu iki ucu ölüm...