Hesabında yoktu aşk...
Tutulmak bir yangına,
Yanmak kuralsızca...
Hesapta yoktun sen...
Bakmak sana,
Tutuşmak bakışınla...-*-
Rina gördüğü kabusla gözlerini birden açıp etrafına bakındı ve yandaki sürahiden bardağına doldurduğu suyu bir dikişte içti. Biraz düşündükten sonra eline defterini aldı ve gördüğü rüyadan aklında kalan birkaç şeyi kağıda döküp, yeniden uykuya daldı. Bu rüyalar gerçek miydi yoksa zihninin ona oynadığı bir oyun muydu bilmiyordu. Ama sürekli o adamı rüyasında görmesi onu oldukça yoruyor, başını ağrıtıyordu. “Çık aklımdan gerizekalı herif!” diye mırıldanıp, başını yastığa koydu ve yeniden uyumaya çalıştı.*
Tolga geldiği eve bakıp, gülümsedi, “Tabiki güllerle dolu olduğundan kesinlikle doğru adresteyim,” dedi ve taksiye parasını ödeyerek indi arabadan. Önce evi bir kolaçan edip, nereden girebileceğini kestirmeye çalıştı. Karşıdaki arabaya gözlerini kısarak baktığında arabadakiler ona iki kere farı yakıp söndürünce Linda’nın adamları olduğunu anlayıp, eli ile selam verdi ve yeniden eve baktı, “Bu sefer bayağı tedbirliyiz. Bizde kapıdan gireriz o zaman,” diye mırıldandı sırıtarak ve bahçeye girdi. Yine de etrafından bir tur dolandı, “Lan bir tane balkon yok mu? Hani Fransız balkonu, nerede? Güya meşhurmuş da yok neymiş” ilk katların pencerelerinde de demirler vardı. “Bu kadar güvenlik alacak ne var anlamıyorum, kocasından kaçıyor resmen.” Kapıya gelip cebinden küçük aletini çıkardı ve kilitle kapı arasına sokup, biraz zorlansa da sonunda açmıştı. “İşte bu!” deyip içeri sessizce daldı.
Aynı sessizlikle eve göz attı. İlk katta yatak odası yoktu, merdivenlerden yavaş yavaş çıkarken gülümsüyordu. Onu görecek olmanın mutluluğu her şeye bedeldi. Bir iki denemenin sonunda odasını bulmuştu sonunda. Şu koca evde tek başına yaşadığına inanamıyordu. Odaya girdiğinde gece lambasının aydınlığından onu net bir şekilde görebiliyordu. Başını yana eğdi ve elini karnına koymuş, sanki bebeklerini korumak istermiş gibi uyuyan sevdiği kadını izledi bir süre. Sonra başucunda açık unutulmuş defter dikkatini çekip eline aldı. Bazı kelimeler yazıyordu ve birleşince ikisinin yaşadığı bir an çıkıyordu ortaya. Kaşlarını çattı, Rina hatırlamaya başlamıştı işte.
“Göl...
O vardı.
Öpüyorduk birbirimizi.
Piknik...
Soğuk...
Hava soğuktu...
Üşüyorum...”
İlk sayfaya döndü hemen heyecanla. Zaten bir kaç sayfaydı altı üstü. Hepsini okudu tek tek...“Adı Tolga.
Severek evlendiğimizi söylüyor.
Kazayı hatırlamıyorum.
Sadece beni rahatsız eden bir ışık vuruyor yüzüme.”
...
“Başım ağrıyor,
Yine...
Bir ev var...
Etrafı ağaçlık.
Başka bir ev daha, taştan.
Neresi burası bilmiyorum.
Hiç gittiğimi hatırlamıyorum.”
Tolga defteri hızla kapattı ve “Ben sana hepsini hatırlatacağım meleğim, söz veriyorum,” dedi. Onu kucağına alacağı an gözleri kocaman açılan kıza, “Selam sevgilim, ne haber?” diye mırıldandı.
Rina adamın kucağında çırpınıp “Sen? Sen nereden çıktın?” dedi. Kız çırpındıkça adam ona daha çok yaklaşıyordu. “Sen ne yapıyorsun burada? Bırak beni.”“Şimdi şöyle söyleyeyim, bebeğimi yani dolayısıyla seni almaya geldim. O yüzden çırpınmasan çok sevinirim, bebeğimize zarar gelsin istemem.”
Kız onu iterek yatakta doğruldu ve kızgın gözlerle bakıp, “Defol git buradan,” dedi nefes nefese. Neden şuan çığlık atamıyordu? Neden bu an ona hiç yabancı gelmiyordu, dahası bu adamın yanında garip bir güven hissediyordu. Onu görünce korkmamıştı bile.
Tolga ayağa kalkıp, “İşte o imkansız şekerim,” diyerek gülümsedi. “Çünkü onca yol geldim biliyor musun? O annenle baban olacak cimri famili de uçak biletimi bana ödettirdiler. Ama neyseki dönüş için özel uçak ayarlanacak. Yani seni almadan gidemem, yoksa yine bilet parası ödemem gerek. Bir de görev başarısızlığından dolayı puanım kesilir. Linda bu konuda çok acımasız.” Dolabı açtı, kızın valizini yukarıdan alıp açtı. “Özellikle istediğin bir şeyler var mı yoksa ben kafama göre davranayım mı?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMAK HİÇ HESAPTA YOKTU - BELA SERİSİ II *FİNAL
RomanceBela o adamın soyadıydı, ateş ise yaşadığı yer... Ateşin içine çektiği masum, hiçbir şeyden habersiz bir kız... Oysa tek amacı onu korumaktı. Ateşte yanmak mı daha korkutucuydu, yoksa buzun içinde donmak mı? İşte o masum yürek tam da bu iki ucu ölüm...