Uyarı: Bu bölümde taciz ve tecavüze teşebbüs sahnesi vardır. Alalen böyle bir sahne yazamam bilirsiniz ama yine de rahatsız olacaklar "🌑" bu emojiden sonrasını okumasın. Sahnenin başlangıç ve bitiş kısmını bu emoji ile belirteceğim.
Sıcak. Çok sıcak. Bedenim alev alıyor. Buz gibi bir zeminin üstündeyim, hissediyorum. Ama yanıyorum. Çok sıcak. Öyle yanıyorum ki göz kapaklarım yüzüme ağır geliyor açamıyorum.
Kulağımda uğuldama... Sesler. Ses. Dante?
"Dante!" Aniden doğrulup çığlık atarcasına bağırmam ile başım döndü. Boğazım paslı bir tenekeden farksız. Neredeyim ben?
Boş, gerçekten bomboş bir oda. Düz gri duvarları, sıvası dökülmüş beyaz tavanı ile bomboş bir oda. Tepemde titrek bir şekilde yanan lamba dışında hiç bir şey olmayan. Burası... Benim evim değil ki? Bir dakika en son...
Bruno.
"BRUNO! SENİ PİÇ KURUSU ÇIKART BENİ BURADAN!" Bağırmam ile acıyan boğazım yüzünden bir kaç kere öksürdüm. Sakinleşip yerden destek alarak ayağa kalktım. Ve bir şıngırtı. Sol ayak bileğim ucu duvara sabitlenmiş bir zincire bağlıydı. Ve en fazla iki-üç metreydi. Siktir.
"SİKTİR!" Sakin. Sakin. Sakin. Sakin ol Valerio. Ablamın ben küçükken söylediği o salak şarkı aklıma geldi. Hep sakinleştirdim.
"London bridge is falling down
Falling down, falling down.
London bridge is falling down
Falling down, falling down
My fair lady." Histerik bir şekilde şarkıyı tekrar ederken zincirin izin verdiği kadar odada gezmeye çalıştım. Tam karşımda beyaz bir kapı olsa da ulaşmam çok zordu. Zinciri zorlasam bile gram yerinden oynamamıştı.Yavaş yavaş azalan paniğim dalga dalga üstüme geri çökmeye başlarken nefes aldım. Ve birden kapıdan bir kilit sesi geldi. Hızla duvarın dibine sinerek bacaklarımı kendime çektim. Bruno. Yüzünde yavşak bir gülümseme ile elleri ceplerinde içeri girip ayağı ile kapıyı kapattı.
"Merhaba Valerio. Nasılsın?" Sanki arkadaşını beş çayına davet etmiş kadar rahat görünen herifle dişlerimi sıktım.
"Benden ne istiyorsun?" Ufak adımlarla bana doğru yaklaşırken bir yandan konuştu.
"Aslında bakarsan ilk amacım sana yakın olmaktı. Dikkatimi çekmiştin. Sana kriz geçirtmek istememiştim, hastalığından haberim yoktu. Ama ben sana dokunduğumda senin Dante'ye gidişin..." Durup bana tepeden bir bakış attı.
"Ve Dante'nin seni koruyup kollaması... Normal bir arkadaşlık değil daha fazlası olduğunu fark ettim. Ha bir de ofisin olduğu katın inlemelerinizle dolmasının da etkisi oldu tabi anlamam için." Konuşmasından bıksamda ona çıkışmaya götüm yemiyordu. Bir kez daha sordum.
"Benden ne istiyorsun dedim." Birden eğilip benimle aynı boya geldiğinde o kadar hızlı geriye kaçmaya çalıştım ki başımı sertçe duvara vurdum. Ben acı ile inlerken o gülüyordu.
"Dante zamanında sevdiğim kişiyi elimden aldı. Bende onun sevdiğini elinden almak istiyorum ve aldım da. Ama merak etme Valerio ölmeyeceksin. Seni ölmek isteyecek bir hale getirip bırakacağım." Samimiyetten uzak nefret kokan bir gülüş sundu. Ben ise korkudan titremeye başlamıştım.
"Dante ile uzun zamandır aynı yatağı paylaşıyorsunuz değil mi? Bakalım seni ne kadar iyi eğitmiş."
🌑🌑🌑
Elini göğsüme atıp tuttuğu tişörtümü tek hamlede yırtarak üstümden çekip aldı. Teması ile maraton koşmuş bir at kadar hızlı atmaya başlayan kalbimle nefesim kesildi. Ama Bruno durmadı. Elinde ki kumaşı odanın uzak bir köşesine fırlatıp üstüme doğru eğildi. Saçlarımı sertçe kavradığı an taş kesildim.
Teni. Parmakları. Eli. Saçlarımda. Benim. Saç. Nefes. Nefes. Lütfen. Lütfen.
"Ya-yapma." Bir fısıltı gibi çıkan sesime aldırış etmeden dudaklarını yalayarak yüzüme eğildi. O lanet karanlığa gömülmek istiyordum. Kriz geçirmek. Siktiğimin şu anından kopmak için ölmeyi bile tercih ederdim. Ama Dante'nin yanında kala kala anlık temaslar artık beni zorlamıyordu. Buna lanet edeceğim hiç aklıma gelmezdi. Tıpkı şimdi dudaklarıma kapanan dudaklar gibi.
Bedenimde ki her bir kas taş kesilmiş benim irademden çıkmıştı. Bir put gibi duruyor deli gibi titriyordum. Tüm bedenimden ter fışkırıyor başım dönüyordu. Bruno ise bu yeterli değilmiş gibi devam etti. Eli göğsümü buldu ardından belimi. Pantolonumun üstünde gezinen parmakları ile çığlık attım. Ama ağzının içinde kaybolup gitti.
İğrenç. Islak. Ağzının. Yeter. Lütfen yeter. Yeter. Lütfen. Yalvarırım dur.
Durmadı.
Kimse de beni duymadı.🌑🌑🌑
"Tahmin ettiğimden daha güçlü çıktın." Fermuar çekilme sesiyle irkildim. Artık gidiyordu. Ben ise...
Kıçımdan akan iğrenç sıvı, soğuk zeminin üstünde çırılçıplak ve başım kendi kusmuğumun içinde öylece kala kalmıştım. Ağzımda ise kan tadı. Bir an, sadece kısa bir an içimde güç hissetmiş ve o pezevengin dudağına dişlerimi geçirmiş ve bırakmamıştım. Teninden neredeyse et kopartacak da olsam beni düzmenin verdiği zevkle gitmeden önce yanağıma bir tokat attı.
Artık ölebilirdim. Zihnim bulanabilir, o dipsiz kuyuda sonsuza kadar sürüklenebilirdim. Anın şoku ya da her ne bok olduysa tüm bu süre boyunca krizin eşiğine gelmiş ama asla tam olarak kendimden geçmemiştim. Bundan bir kaç ay önce cehennem olarak tasvir ettiğim duruma girmek için yalvaracak haldeydim. Ama fısıltım bile çıkmıyordu.
Boğazım tahriş olmuş kıçım gibi yırtılmıştı. Her öksürdüğümde bacaklarımın arası ıslanıyor, biraz da kan tükürüyordum. Bence ölmek için yeterdi.
"Uyumasan iyi olur küçük prens. Daha bekleyenler var. Bana zarar vermenin acısını çekeceksin." Tam kendimden geçecekken duyduğum şeyle zar zor kafamı kaldırdım. Tüm bedenim titriyordu. Aklımdan ise tek kelime vardı.
Neden?
*-*-*-*-*
"Hey! Kime diyorum ben? Madem işle ilgilenmeyeceksin neden Paris'e erken geldin?" Tepemde ötüp duran Damien ile elimde çevirdiğim telefonu masaya bıraktım. İçimde bir huzursuzluk vardı.
Evden çıkıp Fransa'ya geleli üç gün oluyordu ama bu süre boyunca Valerio bir kez bile aramamıştı.
Tabi aramaz. Resmen herifi kendimden itmiş ardından siktir olup gitmiştim. Sikeyim. Her şey mükemmel giderken boka sokmuştum. Halbuki güzel planlarım vardı. Paris'ten dönüşümde sevdiği o pembe şaraptan getirecek gözleri önünde anlaşmayı yırtıp atacak ardından sevgilim olmasını isteyecektim. Ama aşk... Aşk fazla ağır bir duyguydu.
Valerio'yu seviyordum. Onun beni sevdiğine de emindim. Bunu kabullenmek bile benim için çok zordu. Ve birden aşık mısın diye sorması... Telaş. Sanırım tek diyebileceğim bu.
Aşkın bana hatırlattığı tek şey kötü anılardı.
Silkinip kendime gelerek ayağa kalktım. Damien anı çıkışım ile kaş çatsa da umurumda olmadı. Bir defile de bensiz idare edebilirlerdi.
Sikmişim işini.
Valerio'yu ihtiyacım vardı.Hemde hiç olmadığı kadar.
*-*-*-*
Naber?
Boğucu bir bölüm. Travmatik bir olay. Ve olayın üstünden geçen üç koca gün.
Sizce o üç günde neler oldu?
Bruno, Valerio'yu serbest bıraktı mı?
Valerio nasıl bir durumda?
Dante tüm bunları öğrendiğinde ne olacak?
Beğenmeniz dileği ile.
Seviliyorzunuz.
-Burn.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let's Play [TAMAMLANDI]
General Fiction"Beni sinirlendirmek hoşuna gidiyor değil mi?" Bedenimde ki kelepçeler yetmezmiş gibi ağzımı da bağladığı için başımla onayladım. Gözlerinden şeytani bir bakış geçerken eline kırbacı aldı. "O zaman babacığının sana sağlam bir ders vermesi gerekiyo...