Ahoy
Elimde ki menüyü görüş açıma Dante girmeyecek şekilde tutarken kendime tekrar sordum.
Neden?
Şu an giydiği donun rengini bile bildiğim adama neden hiç tanışmıyormuşuz gibi yapacağımız bir yemek davetine evet demiştim?
Ve evet griydi. Kesinlikle gri.
Gözümü anlamadığım kelimeler üzerinde gezdirmekten sıkılıp menüyü kapatarak sağıma koydum.
Koyu kızıl ve siyah tonlarının hakim olduğu, soft ve romantik bir restorandaydık. Hafiften çalan keman sesi ve fazla dolu olmayan mekan insanın uykusunu getirircesine sakindi. Bunun için fazla genç hissettim.
"Karar verebildiniz mi? Yoksa yardımcı olmamı mı istersiniz Bay Duchaine?" Şu resmi dili beni kitapçıda ki zaman götürdü. Beni tanımıyormuş gibi, kalbi hiç acımıyormuş gibi, haftanın en az iki günü geldiği her an gibi.
"Latincem olmadığından dolayı sizin tavsiyelerinize uyacağım Bay Santis. Şarap olarak da roze lütfen."
(Burn: Roze şarap blush-pembe şarap olarak da geçmektedir. Kırmızı şaraba göre daha hafiftir. Genelde kadınlar tercih etse de, kaliteli bir roze şarap özellikle İtalyan yemekleri ile çok iyi gider.)"Hay hay." Elinin ufak bir hareketi ile garson masaya gelirken Dante ikimiz içinde sipariş verdiğinde gergin olduğumu fark ettim.
Bu daveti en az benim kadar o da acı çektiği için kabul etmiştim. Ben her şeyden habersiz hayatıma devam ederken, o bu yüke daha fazla dayanamayıp intihar edecek raddeye kadar gelmişti. O hali gözümün önüne gelirken hızla elimin tersi ile ittim. Odaklan Val.
Bugün ki tavrı ona ikinci bir şans verip vermeme kararım üzerinde rol oynayacaktı.
"Açıkçası davetimi kabul etmenizi beklemiyordum. Beni çok mutlu ettiniz." Bir süredir maruz kaldığımdan mıdır nedir, resmî hali hoşuma gitmişti.
"Dürüst olmak gerekirse bende beklemiyordum. Ama bu yemek size ikinci bir şans verdiğim anlamına gelmiyor. İkinci şansı hak edip etmediğinizi görmek için bir ön gösterim diyelim." Net ses tonum ve kelimelerle dans edişim yüzünde hoş bir gülümseme belirmesine sebep oldu.
"O zaman bana bahşettiğiniz bu piyesi layıkıyla oynayacağım." Masaya gelen iki garson ile sohbetimize ara verdik. Oldukça hızlı gelen yemekler servis edilirken diğer garson bize şarabı tanıtmış ve havalandırarak kadehlerimize servis etmişti. Şarabı masada bırakıp geri çekildiklerinde Dante ile göz göze geldik.
Kadehin ince sapından tutup kaldırdığında aynı şekilde eşlik ettim.
"Cömertliğinize." Gülümseyip karşılık verdim.
"Cesaretinize." İlk yudumdan sonra ki düşüncem güzeldi. Fazla kaliteli bir şarap içtiğimi damağımda kalan o hoş histen anlayabiliyordum. Dante, beni bunlarla etkileyebileceğini düşünüyorsa yanılıyordu.
"Boş zamanlarınızda neler yaparsınız Bay Santis?" Dante kadehini dudaklarından çektiğinde bir duraksadım. Roze şarap soluk dudak rengini hoş bir kırmızıya boyamıştı. Odaklan Val!
"Genelde çalışıyorum. Kendi adımda bir moda markam var, işleri bir süredir aksattığım için iyi gittiği söylenemez. Bu yüzden bu aralar fazla mesai yapmaktan hobilere vaktim kalmıyor diyelim." Bu saçmaydı. Cidden. Her şeyini bildiğim bir adamı tanımıyormuş gibi yapmak... Bir türlü ortama odaklanamıyordum.
"Peki ya siz?" Bana yönelttiği soruyla kendi dünyamdan sıyrılıp gülümsedim.
"Bir kitapçım olduğunu biliyorsunuz. Aynı zamanda serbest yazarım ve boş vakitlerimde genelde yazı yazarım." Benim aksime Dante rolüne çok iyi bürünmüş gibi çatalını bıçağını eline alırken yeni bir soru yolladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let's Play [TAMAMLANDI]
General Fiction"Beni sinirlendirmek hoşuna gidiyor değil mi?" Bedenimde ki kelepçeler yetmezmiş gibi ağzımı da bağladığı için başımla onayladım. Gözlerinden şeytani bir bakış geçerken eline kırbacı aldı. "O zaman babacığının sana sağlam bir ders vermesi gerekiyo...