Fotoğraf

2.3K 110 24
                                    

Pekala, başlıyoruz.

Elimde ki aparatla rafların tozlarını alırken sözlerini hatırlamadığım bir şarkının melodisi ıslık olarak oturmuştu dudağıma. Üzerimde sebebini anlamadığım bir ağırlık vardı sabahtan beri. Müzik bile açamamıştım bu buhrandan dolayı. Islığıma ara sıra iç çekişlerim yüzünden ara verirken kapının üstünde ki zil sesi ile sıyrıldım kozamdan.

Bay Santis. Üzerinde ki karları silkeleyen adamın omuzları ona yakışmayacak şekilde çöküktü.

"Hoş geldiniz Bay Santis." Bakışları beni bulan adamın göz altları hiç uyumamış gibi mosmorken zoraki bir şekilde gülümsedi.

"Hoş buldum." Her zaman geldiği günlerden farklı olarak saat de oldukça geçti. Birazdan dükkanı kapatacağım için bir çok ışığı söndürmüştüm. Loş ortamda bana doğru ilerlerken duyulan tek ses ayakkabılarının parkeleri ağlatmasıydı.

"Geç geldiğim için kusura bakmayın. Benim için biraz vaktiniz var mı?" Bitik görünen adamın sesi de aynı acıyı taşırken elimdekini bırakıp ona döndüm.

"Tabii. Vaktiniz varsa papatya çayı demlemiştim. İçmek ister misiniz? İyi gelir." Gözlerinin feri sönmüştü ve ben çaresizce ona yardım etmek isterken buldum kendimi. Neden bu kadar acı dolu görünüyordu? Sanki kendimi zorlasam ruhunun attığı çığlıkları duyabilecek gibiydim.

"Teşekkürler sadece Emily Bronte'nin Uğultulu Tepeler'ini almaya geldim." Bu saatte? İmkansız ve gurur yüzünden defalarca yerle bir olmuş, sonunda ise kadını deliliğe itmiş bir aşk hikayesi. Sorgulamak bana düşmezdi. Raflar üzerinde gezinen parmaklarım aradığımı şıp diye bulurken ona özel bir baskıyı uzattım. Kumaştan yapılma özel ciltte parmaklarını gezdirip elimden aldığında yüzüme bakmıyordu.

Kasaya geçtiğimde peşim sıra gelmiş ve cüzdanını çıkartmıştı. Bi ellilik çıkarttığı sıra durup para ile beraber cüzdanını da tezgaha bıraktı.

"Aslında... Sıcak bir fincan papatya çayına hayır demezdim." Gülümseyerek elimle beklemesini işaret edip arkamda ki kapıdan ufak odaya geçtim. İki fincan çıkartıp porselen demlikten papatya çayını doldurarak bir kaç krakerle birlikte tepsiyle hepsini aldım.

İçer geri döndüğümde Bay Santis kitabını almış sağ tarafa koyduğum bir masa ve iki sandalyenin olduğu kısıma geçmiş cam tarafına doğru oturmuştu. Tepsiyi masaya koyup bende karşısına oturdum.

"Afiyet olsun." Tepsiden dumanı tüten çayın alıp ilk önce koklamış ardından yavaşça içmişti.

"Teşekkürler, gerçekten iyi geldi." Bende fincanımı alırken bir şey dökülmedi dudaklarımdan. Neden bu halde neden bu saatte burada olduğunu sormak istesem de soramadım. Sessizliği paylaştık birlikte. Cebimden sigara paketini çıkartıp bir dal alarak ona da uzattığımda başta duraksasa da o da aldı.

"Normalde dükkanda içilmesine izin vermiyorum ama resmî olarak kapattım." Duvarda ki saatin on biri göstermesi ile ondan bir ses gelmedi. Pekala. Sigaramı yakıp derin bir nefes aldığımda onu konuşturmakta kararlıydım. Kucağında duran kitabı işaret ettim.

"Bence Catherine bir aptaldı. Heathcliff hiç bir zaman ona aşık olmamıştı. Ona aşık olduğunu zannettiği adam yüzünden delirdi ve ellerinde içi boş bir tutsak olarak kaldı." Sözlerimle irkilen adama baktım. Damarına mı basmıştım?

"Aslında..." Cızıltılı çıkan sesini hafifçe öksürerek düzelttiğinde sonunda onu konuşturabilmiştim.

"Aslında Heathcliff, Catherine'e gerçekten aşıktı. Ama aşkını nasıl göstereceğini bilmeyen bir aptal, bir korkaktı. Tabii bu yaptığı tüm o kötülükleri telafi etmiyor." Bu sefer benim söyleyecek bir şeyim kalmazken o devam etti.

Let's Play [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin