Pekala, hadi biraz gerçekçi olalım.
"Eğer onun kılına bile zarar verdiysen seni gebertirim! Duydun mu beni!" Sinirden tüm bedenim titrerken Bruno sert bir hareket ile yakalarını silkerek elimden kurtuldu.
"Sence de bunun için fazla geç kalmadın mı?" Piç kurusu! O kadar rahattı ki onu gerçekten de gebertmek istiyordum.
Fransa'dan eve geri döndüğümde beklediğim görüntü kesinlikle ortalığa dağılmış içki şişeleri değildi. Parçalanmış kadehler, sonuna kadar açık olan ev kapısı ve buz dolabında yapıştırılmış bir kağıt.
Eğer değerlini geri istiyorsan aşağıda ki adrese gel. Sana bir hediyem var. Bruno.
Kan beynime sıçramış ve kimseyi aramadan şehirden uzakta eski gemi çöplüğünde ki pis bir hangarın önüne varmıştım. Ve şuan Bruno'ya dalmıyorsam tek sebebi arkasında duran heriflerdi. Bellerinde ki silahları göstermekten çekinmiyorlardı. Tek olsaydım umurumda bile olmaz sırf hıncımı almak için üstüne atlayabilirdim. Ama Valerio... Valerio'yu buradan çıkartmam gerekiyordu.
"Valerio nerede?" Tehtid kokan sesimi siklemeden cebinden bir paket çıkartıp sigara yaktı.
"Rebecca nerede?" Ne? Bu yavşak Rebecca'yı nereden tanıyordu? İstemsiz olarak yumruklarımı sıktığımda kahkaha attı.
"Bende öyle tahmin etmiştim. Ama merak etme ben senin gibi arkamda bir mezar taşı bırakmadım. Valerio içeride." Ufak bir el hareketi ile arkasında ki herifler hangarın kapısını açtığında tam içeri girecekken devam etti.
"Ama unutma Dante. Bazen yaşayanlar, ölülerden daha önce ruhlarını teslim eder." Son cümleleri ile başımdan aşağı soğuk sular dökülürken daha fazla beklemeden içeri adımladım. Geniş ve boş hangarın içine bir duvar örülmüş kapı ile odaya çevrilmişti. Ne göreceğimi bilmeyerek yavaşça kulbu aşağı çektim. Kapı, iç gıcıklayan bir sesle açılırken burnuma dolan kan ve idrar kokusu ile yüzüm buruştu.
Valerio... Onu görmem ile... Tanrım.
Odanın duvarına sinmiş elinde ki zinciri sıkı sıkıya tutuyor ve sürekli sallanıyordu. İçeri adım attığım an vahşi bir hayvan gibi gözleri beni buldu. Yerde yatan cesetlere ve kan göletine bakmamaya çalıştım. Kan Valerio'ya ait değildi. Elinde tuttuğu zincir koyu bir kırmızı rengini almış bazı yerlerinden deri sarkıyordu. Kendini korumaya çalışmıştı.
"Bebeğim?" Bakışları üstümden bir an olsun eksik olmuyor her adımım ile daha da geriliyordu.
"Valerio? Benim bebeğim, Dante. Seni almaya geldim." Ona biraz daha yaklaşıp tek dizimin üstüne çöktüm. Üstünde hiç bir kıyafet yoktu. Sayamayacağım kadar çok dayak izi beyaz teninde sıralanmıştı. Görüntüsü ile ruhum param parça olurken uzandım.
"Hadi evimize gi-" birden aldığım darbe ile kan gölünün içine düştüm. Siktir! Beynim yerinden oynamış gibi ağrıyor sol kaşımdan akan kan yüzünden gözümü açamadım.
Biraz kendime gelip başımı kaldırdığımda... Valerio, elinde ki zinciri sımsıkı tutuyor tekrar saldırmak için benim yaklaşmamı bekliyordu.
Tanrım.
Ne yapacağım?*-*-*-*
"Hasta katatonik halde. Saldırmaya meyilli. Şuan durumu stabil, vücudunun çeşitli yerlerinde travma sonucu hasar mevcut. Rektumda kanama ve kolonda on iki santimlik bir yırtılma var." Doktor kadın baygın durumda ki Valerio'yu elle muayne etmeyi bırakarak eldivenlerini çıkarttı.
"Sol bacak ve göğüs kafesi için röntgen çekin. İç kanama olup olmadığını kontrol ettikten sonra ameliyathaneyi hazırlayın." Durup gözleri beni bulduğunda devam etti.
"Ve bir psikolog çağırın. İhtiyacı olacak." Kadının özel odadan çıkmasıyla beraber asistan ve yanında ki hemşireler hızla Valerio'yu odadan götürdüler. Sırtımı duvara verip ağır ağır aşağıya kaydım.
Valerio'yu oradan çıkartamadığım için ambulans çağırmış ve gözümün önünde zaptedilmeye çalışılmasını izlemek zorunda kalmıştım. Ardından işin içine polis girmiş ve bende durumu bildiğim kadarı ile anlatmıştım. Bruno ve yardakçıları heryerde aranıyordu. Ama şuan umurumda bile değildi.
Avucumun içinde sıktığım telefonun tuş kilidini açtım. Bulduğum numarayı tuşladığımda ilk çalışta açtı.
"Alo?" Boğazımda ki yumruyu yok etmek istercesine yutkundum. Ama bir boka yaramadı.
"Ben Dante. Kardeşinizin... Sevgilisiyim." Birşeylerin düşme seslerini duydum.
"Hangi hastane?"
"Bakın ben-"
"SANA HANGİ HASTANE DEDİM OROSPU ÇOCUĞU!" Kadının acı dolu feryadı kulağıma dolarken başımı eğdim.
"***** Hastanesi. 129 numaralı özel oda." Durumundan bahsedecekken suratıma kapanan telefon ile başımı duvara vurdum.
Valerio'ya yardım edemezdim.
Bana... O şekilde bakan gözler ona ait değildi. Ne olduğunu az çok anlayabilsem bile Valerio'ya ne olduğunu ancak ablası çözebilirdi.
Bildiğim tek şey. Kendini kalın bir kabuğun altına ittiğiydi.
Tek dileğim o kabuk kırıldığında aynı kişiyi bulabilmek.
Bebeğim. Özür dilerim.
"Özür dilerim."
Özür dilerim.
*-*-*-*-*
Naber?
Böyle bir durum bekliyor muydunuz?
Valerio nasıl bir halde?
Valerio'nun ablası Rita bir psikologtu hatırlarsanız. Hatta kardeşini iyileştirme amacı ile bu mesleği seçmişti. Onun tepkisi ne olacak?
Dante?
Bruno'ya ne olacak?
Burn, güzel güzel giden kitabı tepetaklak etmeyi nasıl öğrendi?
Beğenmeniz dileği ile.
Seviliyorzunuz.
-Burn.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let's Play [TAMAMLANDI]
Fiksi Umum"Beni sinirlendirmek hoşuna gidiyor değil mi?" Bedenimde ki kelepçeler yetmezmiş gibi ağzımı da bağladığı için başımla onayladım. Gözlerinden şeytani bir bakış geçerken eline kırbacı aldı. "O zaman babacığının sana sağlam bir ders vermesi gerekiyo...