2010-Bursa
Esma, arabadan indiğinde bahçe kapısına baktı. Annesini gördüğünde küçük çaplı bir çığlık attı. Onu bir anda görünce şaşkına uğramıştı.
Sevde Hanım kızının bir arabadan indiğini görünce hızla bahçeye çıkmış ve kim ile geldiğini görmek için kapıda dikiliyordu.
Musab, Sevde Hanımı gördüğünde arabadan indi.
Musab indiğinde Sevde hanım gözlerini kısmış karşısındaki kişinin nereden tanıdık geldiğini çözmeye çalışır gibiydi.
"Kızım hoşgeldin, bu beyefendi de kim?"
Esma, yanakları kızararak cevap verdi. Annesi ile böyle aniden tanıştırmak utanmasına sebep olmuştu.
"Anneciğim. O.." eliyle Musab'ı gösterdi.
Musab'ta o sırada yanlarına gelmiş, efendi bir şekilde duruyor hemde gülümsüyordu.
"Selamünaleyküm Sevde teyze."
Ardından yüzüne o hayran olunası gülüşü takındı.
"Yoksa tanımadın mı bu zeytin gözlü çocuğu?"
Sevde Hanım, şaşkınlıkla dudaklarını araladı. Musab, Esmanın çocukluk arkadaşı buradaydı. Şimdi anlıyordu neden tanıdık geldiğini. Yüzünde samimi bir gülümseme oluşturup içtenlikle cevap verdi Sevde hanım.
"Musab, yavrum yoksa sen misin? Ahh nereden tanıyamadım seni."
Musab iki kolunu açarak kendini gösterdi.
"Olsun teyzem. Baksana bana kocaman adam oldum tanıyamaman normal."
Sevde hanım, gayri ihtiyari güldüğünde Esma da gülmüştü. Şuan ki tablo hayallerinde bile zar zor yer edinecek bir tabloydu.
"E kızım niye buyur etmiyorsun içeri. Hadi bakim içeri geçin."
Esma, Musab'a baktı ve onu içeriye buyur etti.
"Ben sonra geleyim Sevde teyze şimdi rahatsız etmeyeyim."
Sevde hanım anında kaşlarını çatıp konuştu.
"Olur mu öyle şey. Hayatta bırakmam."
Musab, biraz mahcubiyetle yere baktı ve kabul etti.
Sevde hanım, hazırladığı yemekleri kontrol ederken Esma da hemen masayı kurmaya başlamıştı.
Bin kere düşünse şuan aklına gelmezdi ama eskisi gibi oluşları hem Esmanın hem de Musab'ın yüreğinde ayrı bir sıcaklık oluşturdu.
Hayat ne garipti.
Sofra hazır olup Abdullah beyde camiden geldikten sonra sofraya oturdular.
Çorbalar içilirken Abdullah bey bu güzel tevafuğa hem hayret ediyor hem de Musab ile karşılaştıkları için seviniyordu.
"Musab, oğlum şimdi neler yapıyorsun? Yıllar sonra Bursa'ya dönmene çok sevindim. "
"Sağ olasın Abdullah amca. Ben şuan da doktoramı tamamlıyorum Esmaların okulunda. Aynı zamanda derslere giriyorum."
"İyi iyi maşallah. Bir gün annenlerle de görüşelim hep beraber."
Musab, başını olumlu sallayarak Abdullah beyi onayladı.
"Tabi ya onlarda çok özledi sizi." Gözleri özledi derken Esmanın gözlerinde takılı kalmıştı.
Esma Musab ile göz göze gelmelerinin verdiği heyecanla elindeki çatalı düşürdü.
Çatalın çıkardığı sesle bakışlar ona dönerken mahcup bir şekilde gülümsedi.
Musab ise dudaklarının kıvrılmasına engel olamamıştı.
"Kızım, bugün de pek sakarsın."
Annesinin sözüyle Esma daha da utanırken araya Musab girdi.
"Küçükken de böyleydi Sevde teyze hatırlasana."
"Hatırlamam mı oğlum. Bir keresinde sırf sana inat kek yapmaya kalktı. İddiaya girmiştiniz ama kekin içine girmeyen şey kalmamıştı. İzinde vermiyor yardım edeyim. En son işi bittiğinde savaştan çıkmış gibiydi."
Bütün masa kahkaha attığında bundan muzdarip olan tek bir kişi vardı.
Esma sinirle kaşlarını çatıp söylendi.
"Hiçte bile tadı o kadar da kötü olmamıştı hem."
Esma onay bekler gibi ilk önce annesine baktı, sonra Musab'a. Onlardan onay gelmeyince en sonunda da babasına baktı.
"Ee gelmeyin kızımın üstüne ilk denemeler elbet böyle olacak."
Abdullah bey, kızına arka çıkmış ve Esmayı rahatlatmıştı.
Esma derin bir nefes alırken Musab'a baktı ve haince sırıttı. Şimdi görürdü o.
"Bence tek sakar olan ben değilim. Ne zaman kaşıkta yumurta götürme yarışı yapsak takılıp düşen hep Musab olurdu."
Musab, Esmanın bakışlarına karşılık başını iki yana salladı. İçindeki küçük inatçı kız ortaya çıkmıştı.
"O zamanlar boyum uzuyordu. Ergenlik desen yeridir."
Musab haklıydı ama yinede Esmanın anlattıkları ile akıllara gelen anıyla hepsi de güldü. Yarış sırasında Musab yumurtaya adeta bulanarak defalarca o yolu tamamlayamamıştı.
"Hı hı yumurtaya bulanmış bir ergen." dedi Esma keyifle.
Bozulan yumurtalarla her zaman kaşıkta yumurta götürme yarışı yaparlardı. Bu bulabildikleri ilginç oyunlarından sadece biriydi.
Yumurtaların üzerine sembol yapmayı unutmuyorlardı da.
~
Gecenin ilerleyen dakikalarında çaylar içildi. Musab'ta çok geç olmadan kalktı.
Esma ve ailesi onu bahçeye kadar geçirip evlerine girdiklerinde ilk önce Sevde hanım konuştu.
"Musab ne de büyümüş ve yakışıklı olmuş değil mi Abdullah bey?"
Abdullah bey karısına katılarak cevap verdi.
"Öyle hanım."
Sevde hanım kızına bakarak konuştu.
"Allah sahibine bağışlasın." Annesi bunu dediğinde gözleri anında onunla buluştu.
Sahibine bağışlasın mı? Kimdi ki o? Sahi sevdiği biri var mıydı ? Ya da nişanlısı? Baktığına göre parmağında yüzük yoktu ama.
"Bir gün Rüveyda Hanım ve Selim beyi de çağıralım. Çok özledim Rüveydayı."
Abdullah bey onu tasdiklerken Esma düşünceli bir şekilde iyi geceler dileyip ayrıldı ailesinin yanından.
Musab'ın başka birini sevdiği düşüncesi adeta yüreğini sıktı. Bir gün böyle bir şey olabilirdi ve belkide olmuştu ama böyle bir düşünce onun çok canını sıkıyordu.
Hayır dedi. O Musabtı. Yaniii onun Zeytin Gözlüsü.
Başkasının değil. Yalnızca Onun.
❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kavanoz Aşk
Genç KurguTüm kavanozlar dolmaya layıktır. En çokta sevgi ile.. "Cennete girecek olan topluluklardan öyleleri vardır ki kalpleri kuş kalbi gibidir." (Müslim, Cennet, 27; Ahmed b. Hanbel, II, 331.) ❤️ "Sinirlenme küçük hem senin adın çok güzel. Ama şöyle yapa...