Yüzüm benden alındığında ve hatta çalındığında 6 yaşındaydım. Devrimin son zamanlarını allak bullak görüntüler şeklinde silinmiş örüntülerle hatırlayabiliyorum. Direniş gösteren herkes katledilmişti. Direnişçilerden birisi de annemdi. Annem benim yü...
Zihnim, karanlık bir tünelin içinde kaybolmuş gibiydi. Her şey belirsizdi. Kulağımda belli belirsiz adım sesleri duyuyordum. Sessizlik, sadece bu belirsiz adım sesleriyle kesiliyordu. Etrafımda yürüyen birileri olmalıydı. Gözlerimi açtığımda beni aydınlık, temiz tavan selamladı. Bu ne şimdi? Cennette tavan mı varmış diye düşünürken olduğum yerden kalkmak için yeltendim. Başıma sarılmış olan sargıdan gözümün birisiyle önümü göremiyordum. Görme işini diğer gözüm tek başına üstlenmişti. Neden yaralıydım? Son öldüğümüz halimizle diriliyorduk demekki öbür tarafta. Yattığım yerden yavaş hareketlerle kalktım. Kalkışımla birlikte dönen başım birkaç saniyenin ardından yerini buldu. Yatağın çarşafı üzerimde dümdüz duruyordu. Tek bir kırışıklık olmayan çarşafı üzerimden aldım ve yatağın üzerine bırakıverdim. Nerede olduğumu merak ediyordum. Her şey çok düzenli ve yerli yerindeydi. Kendi evim hiçbir zaman bu kadar düzenli olmamıştı. Demek burada benim için etrafı toparlayan hizmetçilerim vardı. Sendeleyerek bir iki adım attım. Burası iki odalı bir eve benziyordu. Dünyadaki evim tek odalı ve küçücüktü. Cennete geldiğim belliydi. Kocaman bir evdeydim artık. Önceki evime bakılırsa burası gerçek bir cennetti. O evde yattığım oda, salon, mutfak hepsi aynı yerde gibiydi. Aklımdaki düşüncelerle ağır ağır yürürken diğer odaya geçtiğimde donup kaldım. Odada yarı çıplak bir adam maske dolu bir çekmecenin önünde dikiliyordu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Anlam veremedim. Tam odaya girecekken geri çekilerek kapının kenarından adamın kim olduğunu kestirmeye çalışıyordum. Başımın arkasındaki ağrı dayanılmaz bir haldeydi. Henüz kim olduğunu anlayamadığım adam çekmeceden bir maske seçip eline aldı. Geldiğimi fark etmiş olacak ki arkasına döndü. Kendinden emin adımlarla bana doğru yürümeye başladı. Belinden aşağısını kapatan havludan erkekliği hafifçe belli oluyordu. Kaslı bir gövdesi, yeni traşlı olduğu belli olan; kahverengi, taranmış saçları, 1.85 ya da 1.90 boyuyla bu adam, bana doğru tüm kışkırtıcılığıyla yürüyordu. İçimin titrediğini hissettim. Arzulamak cennette de suç muydu? Bu evde gözler yoktu. Öldüğümden iyice emin olarak adamın yüzüne baktım. Onu arzulayabilir miydim? Yabancı adam, kapının önüne geldiğinde durdu ve elindeki maskeyi yüzüne geçirdi. Dudakları aralandıktan sonra gizemli bir ses tonuyla "Hoşgeldin. Adım Azrail. Seni bekliyordum." Dedi
Gülmemek için kaslarıyla sıkıştırdığı büzüşmüş dudakları tekrar aralandı ve "Öteki tarafta işler bozuldu bizde seni çağırdık" dedi.
Hiçbir şey anlayamadığım anlamsız duruşum devam ederken ses tonundaki gizemli alaycı tavır ani bir refleksle silindi. Ciddiyeti duruşuna yansıyarak konuşmaya başladı. Alaya alındığımı hissederek irkildim.
"İsimsiz 47a" dedi.
"Hhh"
Kitap dükkanından bu yana ikinci denememde de konuşmayı becerememiştim. Ses tellerim eskimiş ve paslanmış gibiydi. Konuşmaya çalıştıkça öksürme ihtiyacı hissediyordum.