Büyüleyici gözlerin sahibi şimdi ağlamaktan perişan hale gelmiş ve tamamiyle dizlerime yığılmıştı. Onu ilk gördüğümde cesede benzetişimin bir benzeyiş olmadığını şimdi daha iyi anlıyordum. Bu adam nefes alabilen, konuşabilen, yürüyebilen bir cesedi taşıyordu üzerinde. İç çekişini, iniltili soluk verişi takip ediyordu dakikalardır. Çenesi kasılarak başını kaldırdı. Dudaklarından kasıla kasıla dökülen sözcükler belli belirsiz cümleler oluşturuyordu. Haykırışların ve gözyaşlarının arasına gizlenmiş cümleleri tam olarak duyabilmek ve anlayabilmek için dikkat kesilmiştim.
"Son... S... Son ödemeyi gerçekleştiremedim"
Sustum ve sadece devamını getirmesi için ona biraz zaman tanıdım. Dudaklarından kasılarak çıkan parçalı kelimeler peş peşe dökülüyordu.
"Yaşayamıyorum."
"Sadece son bir ödeme yüzünden hakkımızı kaybettik"
"Şimdiyse seni de kaybedeceğim."
Şaşırmamak elde değildi.. İnsan sahip olmadığı bir şeyi nasıl kaybedebilirdi ki? Kimdi bu adam ve ben kimdim onun için? Mantıklı düşünemediği ve sağlıklı bir ruh halinde olmadığı aşikardı.
"Buna izin vermeyeceğim Betül. Yapamıyorum."
Artık konuşmak konusunda kararlıydım. Yüzünü avuçlarımın arasına alarak "Neye izin vermeyeceksin" diye sordum.
Göz bebekleri titriyor ve gözyaşlarının arkasına hapsolmuş halde öylece bana bakıyorlardı. Çaresizlik tam anlamıyla bu adamın gözlerinden çıkıp etrafımızı sarmıştı. Bir yılanın avı gibiydik. Giderek alanımız daralıyor ve çaresizlik tarafından sarılıyorduk. Ya kemiklerimiz kırılacak iç içe geçecek ve acı çekerek yavaş yavaş ölecektik ya da ciğerlerimiz kalbimiz bir çırpıda havasızlıktan patlayacak soluksuz kalarak ölecektik. Kesinlik içeren tek yargı ölecek oluşumuzdu. Çaresizlik tarafından bu denli sarılmışken kurtulabilmek ihtimali bir hayal gibi geliyordu. Boğulacaktık.
"Bu düzen koca bir yalan Betül. Gül Güzelim. Onlarca insan bu rezaleti yaşamanız için para ödüyor."
+ "Hangi insanlar, ne parası?"
"Yeryüzündeki insanların DNA'ları alınarak insanlar kopyalanıyor ve yeraltına gönderiliyorlar. Sen yer altında yaşıyorsun. Gerçek bir insan gibi görülmediğiniz gibi üstelik organlarınız için katlediliyorsunuz. Kat 101 bir yalandan ibaret."
Avuçlarım arasında tuttuğum yüzünü bırakıverdim. Söylediklerinin gerçekliğinden bile emin değilken ne tepki vereceğimi bilemiyordum. Başımın üzerinden uygulanan bir güçle giderek oturduğum yere sabitleniyordum. Kollarım çoktan uyuşmaya başlamış ve bacaklarım tutmaz halde öylece koltukta oturuyordum. Bu uyuşukluk varlığımı siliyordu bulunduğum yerden. Hayal miydi gözlerimin önündeki? Gerçek olabilir miydi? İnanmamak kolay olandı. Başımı başka yöne çevirsem kaybolup gidiverecekti belki de? Söylemem gereken bir şeyler varmış gibi hissediyordum. Söyleyeceklerimi herkes duymalıydı bunca zaman sesimden kaçmışken, korkmuşken. Duyduklarımı unutacak, aklımı karıştıracak kadar, yeterince uzun konuşabilecek miydim? Uyuşukluğum devam ederken oysa konuşmayı sürdürüyordu. Ben giderek hiç oluyorken karşımda duran ceset ise giderek dile geliyor ve çözülüyordu.
"Dünya yıllarca süren bir krize girdi. Savaşlar ve kıtlık yeni bir düzen doğurdu. 58 yıl süren son savaş sonunda bitti diye sevinirken daha büyük bir felaketle karşı karşıya kaldık. Savaş bitmiş olsa da yıllarca savaşa tanıklık eden bu topraklar bizden hakkını almakta gecikmedi. Dünyada insanların büyük çoğunluğu organ yetmezliği ile savaşıyor artık. Ülkeler arasında yıllarca süren iktidar savaşlarından sonra geriye kalanlar bu kez önüne geçilemeyen organ iflasına kurban gidiyorlar. Bu kez savaş doğayla sürüyor. Yeni doğumlarda bile hastalıklar kaçınılmaz."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz| Kat: 101
Science FictionYüzüm benden alındığında ve hatta çalındığında 6 yaşındaydım. Devrimin son zamanlarını allak bullak görüntüler şeklinde silinmiş örüntülerle hatırlayabiliyorum. Direniş gösteren herkes katledilmişti. Direnişçilerden birisi de annemdi. Annem benim yü...