Alnımda gezinen kalın, nasırlı parmakları hissediyordum. İniltili sesler çıkararak gözlerimi açmaya çalıştım. Başım hafifçe sola doğru çevrilmişti. Baş ucumda oturan adam, ellerini alnımda gezdiriyor ve anladığım üzere ateşimi kontrol ediyordu. Gözlerimi hafifçe açabilmiştim. Dar görüş alanımda ilk görebildiğim şey sarkmış ve sıkıştırılmış bir göbek oldu. Yattığım yatağın kenarında bir adam oturuyordu. Oturduğu yerden kalkarak pantolonunu düzeltti. Pantolonunun askıları göbeğini kontrol altında tutmaya çalışarak kumaşının içine sıkıştırıyordu. Ağır ağır gözlerimi yukarıya doğru hareket ettirmeye başladım. Göbeğin öne çektiği bir vücut, hafif kambur duruş, beyaz ve seyrekleşmiş saçlar. Oldukça yaşlı olan bu adam tanıdık geliyordu. Onu bir yerlerde görmüş gibi hissediyordum. Havanın karaltısı biraz olsun açılmış ve odanın içine loş bir aydınlık katmıştı. Adamın kim olduğunu tam seçemesemde ona baktıkça aklım puslu sokağa ve o lanetli geceye gidiyordu. Yaşlı adam kendime geldiğimi gördüğünde bana bakarak gülümsedi. Yüzünün olmamasına karşın bir maskeside yoktu. Onu tamamen hatırlamam için bir kaç dakika yetti. Kitapçıda teslimatı aldığım o adam şimdi karşımda duruyordu. Bu yaşlı adama bakmak bana tarifsiz bir acı çektiriyordu. Ateşim düşmüş olsa da içimde hissettiğim yangın ciğerlerimi kavuracak güçteydi. Bedenimin içinden gelen yanık et kokusunu alabiliyordum. Başımı diğer tarafa çevirdim.
-"Demek hala o var kalbinde."
Yaşlı adam, kendisi gibi yaşlanmış ve eskimiş sesiyle suçumu alenen açık ediyordu.
Nasıl bilebilirdi duygularımı? Ben kendime bile yıllarca itiraf edememişken nasıl olurdu da benden daha emin olabilirdi. Başımı ona doğru çevirmek istiyordum ancak bakmak sadece acı hissettirecekti. Murat'ı hatırlatan keder adamdı. Her ne kadar bu yaşlı adamı tekrar görmek heyecanlandırmış olsa da içimdeki tüm heyecan uyuşuktu. Murat'ın esmer teni: ondan sonra kavrulup kararmış kalbimin yanında beyaz kalırdı. Acıyı göğüslemekten başka çarem kalmayarak başımı yaşlı kitapçıya doğru çevirdim.
-"O hain değildi kızım... Çok kötü hastalanmışsın. Gözüm hep üstündeydi."
Bu sözler kendimi iyi hissettirmeliydi biliyordum. Güvende hissetmeliydim. Ancak suçum alenen haykırılmışken rahat olamazdım. Başka bilen biri var mıydı? Gerçi başka biri var mıydı onu da bilmiyordum. Kaç ömrü daha kederle dolduracaktım kavuşmak için?
Konuşabilmek için iki kez öksürdüm. Hem onun hem benim yüzümde maske olmayışı beni bir an olsun güvende hissettirmişti.
"Buraya nasıl geldiniz?"
-" Kızım, durumumuz kolayca kavrayamayacağın kadar karışık. Devlet, yalanını daha fazla sürdüremeyeceğini biliyor. Direnişçilerin uzun süren çalışmaları meyvelerini vermeye başladı. "
"Hangi yalan?"
-"Öğrenmen için çok erken. Tek temennimiz daha fazla ölümün olmaması. Yine de direnmeye mecburuz kızım."
Hologramdaki kadının söyledikleri aklıma gelince bir an duraksadım ve bir iki defa yutkunarak konuşmaya başladım. Belki de "ilklersiniz" demesinin anlamını biliyor olabilirdi. Ancak birileri ile iletişimde olduğumu hatta onların benimle iletişimde olduğunu öğrenmesi iyi mi olacaktı yoksa kötü mü olacaktı bilmeyerek kendime hakim olmadım.
"Şey.."
Bir kez daha yutkundum."Şey... Elimde bir hologram diski var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz| Kat: 101
Khoa học viễn tưởngYüzüm benden alındığında ve hatta çalındığında 6 yaşındaydım. Devrimin son zamanlarını allak bullak görüntüler şeklinde silinmiş örüntülerle hatırlayabiliyorum. Direniş gösteren herkes katledilmişti. Direnişçilerden birisi de annemdi. Annem benim yü...