"Günaydın"
Cenaze adamın seslenişi ile gözlerimi araladım. Günaydın sesine alışmak kolay olmuyordu. Düşüncelerimi sorgu odalarımdan geçirmeden evvel hiçbir günü sonlandıramayalı 3 ayı doldurdum dün gece. Hiçkimseye bahsedemediğim ve dairemden, yatak odamdan gönderemediğim "gerçek" insan ile geçen 3 ay.Geçen zaman içerisinde üzerimdeki gözlerin açık olduğuna şahit olmamıştım. Artık kameraların açık olmayışını garipsemiyor olsamda henüz tam olarak alışmış değildim. Her saniyesi gözlenerek geçirilmiş bir ömür için 90 gün: gece uykusu gibi gelmişti. Üstelik kameralar aktif olmadığında daha rahat hissedeceğimi zannederek yaşarken ne kadar yanıldığımı anlamıştım. Bu defa güvensiz, yapayalnız: dehşet, korku içinde ve bir o kadar suçlu hissediyordum.
Attığım her adımda, hatırladığım, düşündüğüm, tutunduğum her hatırada veyahut her gözlerimi kırpışımda varlığımın, hayatımın ve tüm varoluşu kendime ispatlama gayesi içindeydim. Yemek yiyorsam, aklımdan "şuan bu yemeği gerçekten yiyorum." diye düşünmek sıradan bir düşünce haline gelmişti.
3 aydır hiç konuşmamıştım onun aksine. O her sabah günaydını ile beni yeni günün aydın olduğuna inandırma gayesinde oluyor ve her gece "iyi geceler tavşan" diyordu. Nedenini soracak kadar bile konuşmamıştım. Mesai saati gelince hizmet binama gidip işlerimin gereklerini yapıyor ve mesai bitince daireme dönerek hiç konuşmadan oturup kalkıp yatıyordum. Yarım asır edebilecek bir süre hiç konuşmamış biri için 3 ay daha konuşmamış olmak bir şey ifade etmiyordu. Konuşmam için bir tehlike yoktu ancak ağzımı bıçak açmıyordu. Belki duyulmaktan ve belki de ondan duyacaklarımdan korkuyordum. Kendi kendimle bile konuşmuyordum.
Bu sabahın dahilinde 91 gündür aklımdan çıkmayan sözler kafamın içinde girdap oluşturmuştu. Yine de asla konusunu açmıyordum. Açmıyorduk. Günlerdir çalışıp hizmetlerimin karşılığını alıyor ve eve dönerken otomatlardan kahve, pirinç, çorba, patates, tavuk gibi yiyecekler alıyor daireme geliyordum. Bu adamı itina ile besliyorken o ise evime hapsolmuş gibiydi. Ne gitmeye tenezzül etmişti ne de gitmek istiyordu.
Ona annemi sorduğumda bana sıkıca sarılmış ve göğsüne bastırmıştı. Senelerdir insan sıcaklığını hissetmemiş olan tenim ve kalbim titreşerek uyuşuk ama tuhaf bir dirilik kazanmıştı. Ardından dakikalarca konuşmamış ve göğsünden de kalkmak için çaba göstermemiştim. Bir süre sonra saatler geçince düşünceler arasında sıcak kalp atışlarına karşı koyamayarak uyuyakalınca sonraki günler ne soru sordum ne de herhangi bir cevap aldım. O sınırlarımı zorlamıyordu ve bende sınırlar aşılsın arzusunda değildim. Hayatım boyunca kat 101'in hayalini kurmuştum. Tüm benliğimin inandığı ve yaşadığı bu düzenin sahte oluşunu kabullenmek kolay olmuyordu. Bir yanım ona inanmak istiyor ve aynı zamanda diğer yanım mütemadiyen reddediyordu. Beynim uyuşmuş gibiydi. Son 1 yıl içinde yaşadıklarımın anlamsızlıkları beni delirtmeye yetmemiş olsa da herkes gibi kalamadığım ortadaydı. Kameralar kapandığından beri diğerleri ne yapıyor diye düşünmeden edemiyordum. Görmediğim diğer tüm insanlar ne yapıyordu? Hepsi ölmüş müydü? Hepsi satılık mıydı? Yoksa gözetilememek rahatlık sağlamış ve hepsi biryerlerde suç mu işliyorlardı?
Yattığım yerden kalkabilmek için dirseklerimden kuvvet alarak doğruldum. Sırtımdaki ağrı da benimle beraber uyanmış ve doğrulmak için harekete geçmemle birlikte mesaisine başlamıştı. Ayağa kalkıp banyoya doğru yöneldim yeni uyandığım için her sabahki gibi derince soluk alamıyordum. Sırtımdaki bıçak saplanıyormuş hissi yaratan ağrı hafiflemeden çaba göstermek faydasızdı.
Hazırlanıp dairemden çıktıktan sonra asansöre doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Katil öğütücü ile selamlaşarak asansörü beklemeye koyuldum. Öğütücünün küçümseyici bakışları altındayken o da benim yolumu gözlemiş olacak ki fazla bekletmeden geldi. 14 blok sonra Hizmet binama geldiğimde yine aynı hızlı adımlarla ofise doğru koyuldum. Otomatlardan dilimlenmiş domates ve poğaça aldıktan sonra ofise girdim. Emir Bey bu sabah benden önce gelmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz| Kat: 101
Science FictionYüzüm benden alındığında ve hatta çalındığında 6 yaşındaydım. Devrimin son zamanlarını allak bullak görüntüler şeklinde silinmiş örüntülerle hatırlayabiliyorum. Direniş gösteren herkes katledilmişti. Direnişçilerden birisi de annemdi. Annem benim yü...