Dairemden içeri girdiğimde ilk işim iade etmek için maskemi çıkartarak duvardaki hazneye yerleştirmek oldu. Tüm gün sabırla beklemek oldukça sancılı bir süreç olmuştu. Mesai boyunca çalışırken ve aynı zamanda daireme dönerken kafamın içi dün gece yaşadıklarımla doluydu. Neyin doğru olduğunun muhakemesini yapmakta güçlük çekiyordum. Hiç görmediğim, tanımadığım: üstelik herkes gibi görünmeyen "eski" bir insana güvenmek ahmaklıktı.
Yine de akşam olana dek gördüğüm her şeyin, yaşadığım her anın ve yaptığım her hareketin gerçekliğini sorgulamaktan kendimi alıkoyamadım. Kahve içerken gerçekliğimi sorguladım. Ellerimdeki kahvenin tadını hissedebiliyorken bu an kafamın içine sokulmuş olamazdı. Kime neyi kanıtlamak istediğimi bilmiyordum. Şuan buradaysam ve düşünebiliyorsam buncasını, vardı her şey ve mutlak suretle gerçektik.
Daireme dönene dek dışarıda attığım her adımda ardıma kafamın içinden taşıp düşen sorular dökülüyordu. Daireme dönünce kapıyı hızlıca kapatarak soru selimi dışarıda bırakmayı denesemde hepsinden kurtulmayı başaramadım. Kameralar çalışmıyor olsa da maskelerimiz hala çalışıyordu. Yüzüme yerleştirdiğim anda derimle bütünleşiyor ve adeta özümsüyordu olmayan suratımı. En ufak kas hareketimden haberdar olabilen bir portatif devriyeyi her sabah beni kontrol edebilmesi için "kendi rızamla" yüzüme yerleştiriyordum. Maskeyi çıkartıp kapının yanındaki duvara yöneldim. Gömülü haznenin kapağını sürüyerek açıp maskeyi yerleştirdikten sonra kapattım. Cehennemin bir kapısından ötekine yeni geçmiştim henüz. Bir ızdırap mesaisinin sonlanması bir diğerini başlatıyordu ancak. Dairemde bıraktığım adamı şimdi burda bulmayı umuyordum. Her ne kadar burada olmasından rahatsız olup korkuyor olsam da sorulacak sorular var gibiydi. Nereden başlayacağımı bilemediğim paragraf dolusu sorular...
Devriyeler yine pencerelerin önünden vızır vızır geçip gidiyor. Bir öncekiyle arasına hasret rüzgarını sokmuyordu. Etraflarındaki her pencereye aynı anda bakamadıkları aşikar olsa da yüreğimize korku salmak için kâfiydi. Zaten dairemde tek bir pencere vardı. Onunda genişliği kol dirseğimden bileğime kadar bile uzanmazdı. Yine de her an bu adamla burada yakalanabilirdim. Tüm bu düşüncelerle ayakta öylece durduğumu fark ettim. Hemen girişte duran koltuğa doğru yöneldim ve kendimi üzerine attım. Adam cenazesinin yükünü omuzlarıma yüklemişti. Tıpkı dün onunla konuşurken hakkında ne düşünüyorsam şimdi oturduğum yerde bende nefes alan bir ölü gibi hissediyorum kendimi.
Evin içinden hiç ses gelmiyordu. Ancak yarım kalan konular olduğunu biliyordum. Bir yere gitmiş olamazdı. Yerimden kalkıp yatağıma doğru yürümeye başladım. Bıraktığım gibi yatakta duruyordu. Aslında bende içten içe onu orada bulmayı dilemiştim. Neyseki sabahın aksine üzerini giymişti. Buz gibi havada sabah nasıl öylece çıplak durabildiği sorusuna kafamda bir cevap bulamayarak yanına doğru yürümeye devam ettim. Odamda pencere olmadığı ve zaten kameralar da çalışmadığı için yataktan hiç çıkmamıştı anlaşılan. Ona karşı içimde bir bilinmezlik besleniyordu acıma ve korku duygularıyla. Duymak istediklerimin merakı da kamçılıyordu bu duyguları. Yatakta öylece uzanmıştı. Kolları, kafasının altında birleşiyordu. Üzerimi değiştirmek için dolabıma döndüm ve ona arkamı döndüm. Ömrüm boyunca onlarca ve hatta yüzlerce göz tarafından izlenmeye alışıktım lakin gerçekten bir insanın beni soyunurken doğrudan izleyecek olması içimi gıcıklıyordu. Yine de aldırış etmemeye çalışarak soyunmaya başladım. Sıra iç çamaşırlarıma geldiğinde ise başımı ona doğru çevirerek "bakmasan iyi olacak" dedim.
Yüzüne acı bir tebessüm takınarak "Önemsemeyeceğini düşündüm. Nerede ve nasıl yaşadığına bakarsak" dedi ve sustu.Yüzüne bakmaya devam ettim. İmalı baktığımı düşünüyor olsam da doğru dürüst bir yüzüm olmadığı için anladığından emin olamadan bekledim. Fazla uzatmadan kafasını sola doğru çevirmesiyle bende iç çamaşırlarımı çıkarıp dolaptan aldığım kıyafetleri çabucak giydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz| Kat: 101
Science FictionYüzüm benden alındığında ve hatta çalındığında 6 yaşındaydım. Devrimin son zamanlarını allak bullak görüntüler şeklinde silinmiş örüntülerle hatırlayabiliyorum. Direniş gösteren herkes katledilmişti. Direnişçilerden birisi de annemdi. Annem benim yü...