Güvenlik açığını otoriteye karşı tehdit olarak gören devletin ilgili bölgelerde geniş kapsamlı aramalar yapmak niyetinde olduğu öğrendiğimden bu yana göğsümü kaplayan sıkıntı; Emir Bey'den duyduğum gerçeklerle yarış halinde giderek bedenime yayıldığında koridorun başında yer alan dairenin kapısının önünden asansöre kısa birkaç adım atıp titreyen elimle cebimdeki küçük kabartıyı kamufle ediyordum.Geçirdiğim sarsıntıyla sıklaşan kalbimin sesi kulaklarımın içinde uğuldayan bir rüzgarla sarsılıyordu. "Bu nasıl gerçek olabilir?" diye düşündüm, düşüncelerimdeki fırtınalı rüzgarın göğsümde yarattığı sıkıntıyı bastırmaya çalışarak. Emir Bey'in anlattıkları Güven'in gerçeklik hikayesini doğruluyordu ve ben bir kopyaydım. Kanlı, canlı buradaydım. Nefes alıyor ve bir hayatı yaşıyordum lakin başkalarına aittim. İnanmayı reddetmek gibi bir seçeneğim kalmamıştı. Güven'i hiç tanımamış olan Emir Bey'in bu gerçeklik hikayesinden haberinin olmasının imkanı yoktu. Yerin altında bir böcek gibi, solucan gibi yaşıyordum. Yalanlarla büyümüştüm. Her gün kendimi ölüme hazırlamış, ölüm için çabalamıştım.
Koridorda kısa bekleyişin ardından gelen asansöre binip asansördeki anons sesi eşliğinde dairemin yolunu tuttum. Bedenim titriyordu. Dizlerimin titrediğini hissedebiliyordum. Gözlerimin içine sıkışıp kalan yaşların göğsüme doluşu sıkışan kalbimi boğmaya çalışıyordu. Dairemin önüne geldiğimde gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. Parmak izimi okutarak kapıyı açtım ve içeri girdim. Yüzümdeki maskeyi çıkardıktan sonra onu hazneye, kendimi de koltuğa bıraktım.
Bugüne kadar yüzü olmadan hiçkimse olarak yaşamış olan ben, bugün bir başkasının aynısı oluvermiştim. Ben kimdim? Olduğum kişi nasıl biriydi? Benim düşüncelerime sahip miydi?
Kafamın içindeki tilkiler; aniden beliren ve çıkışı bilinmeyen bir labirentte koşuşturup tekrar tekrar kayboluyorlardı. Tüm bu anlamsız anlamlar kendimi gölge gibi hissetmeme sebep olmuştu. Varlığımın sınırları belirsizdi artık. Nereye kadar ve nerede bendim? Hangi inandığım anılar bana aitti? Ne kadar başkasıydım?
Kendi düşüncelerimle dolu bir kafese hapsedilmiştim. Etrafım dışarıdan kafesi izleyen meraklı ve cepleri dolu gözlerle çevriliydi. Çöküp kaldığım koltuk giderek beni içine çekiyordu. Güçlükle ayağa kalktım ve lavaboya gittim. Gözlerimi aynayla buluşturmaktan kaçınarak, olmayışıyla bile başkasına ait olan yüzümü yıkadım.
Yatak odasına geçtiğimde Güven yatağın ucunda oturmuş bekliyordu. Hiç konuşmadan ayaklarımı sürüyerek gittiğim dolaptan birkaç parça kıyafet aldım. Üzerimdeki kazaktan ve pantolondan kurtulduktan sonra dolaptan çıkardığım rahat kıyafetleri üzerime geçirdim. Tüm bu esnada Güven beni izlemeye devam ediyordu.
"Ne oldu sana?'
Sanki bu sorunun sorulmasını bekliyormuş gibi birden iniltili, cılız bir ses çıkardım. Eğer olsalardı durmaksızın akacaklarına yemin edebileceğim gözyaşlarımın, hissi varlığı içinde ağlamaya başladım.
"Şşş Güzelim. Ne oldu? Hadi anlat bana."
Ağlarken kendimi sıkmaktan sıkışmış boğazımı temizlemek için öksürdüm ve düğümlenen boğazımı konuşabilmek için hazırladım.
"Artık sana inanıyorum Güven." dedim.
"Anlamadım."
"Ben gerçek biri değilmişim."
"Nasıl değilmişsin güzelim. Bak işte kanlı, canlı buradasın. Yanımdasın."
"Öyle değil."
"Hep ağlayacak mısın? Kopyalanmış oluşun varolmadığın anlamına gelmiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz| Kat: 101
Science FictionYüzüm benden alındığında ve hatta çalındığında 6 yaşındaydım. Devrimin son zamanlarını allak bullak görüntüler şeklinde silinmiş örüntülerle hatırlayabiliyorum. Direniş gösteren herkes katledilmişti. Direnişçilerden birisi de annemdi. Annem benim yü...