Ofiste geçirdiğim 3 mesai saatinin ardından Emir Bey ortalıkta görünmüyordu. Onu ofiste görmemiş olmama rağmen benden önce burada olduğunu masama bırakılmış kan kırmızı çaydan anlayabiliyordum. Emir Bey, her daim çayı demli getirirdi. Ofise girdiğimde henüz soğumamış olan "günaydın" çayımdan bir yudum alarak kahvaltımı otomatlardan aldığım poğaça eşliğinde tamamlamıştım. Çay, yudumlarken içimi ısıtmama yetebilecek kadar tazeydi. Yöneticim burada olmasa da hizmetlerimi yerine getirmekle yükümlü olarak geçirdiğim 3 mesai saati boyunca birbiri ardına biriken postalar önemsiz gördüğüm onlarca satırdan oluşuyordu.
"Efendim, Otomat Binasına göndermiş olduğunuz iki cihaz e346q ile değiştirilmiştir."
Emir Bey sabah geldiğinde otomatların iki tanesinin eskidiğini ileterek yeni otomatlar talep etmişti. Emir Bey'in göndermiş olduğu talep yazısı ile birlikte otomatların yenilerini ofisin önündeki otomat bölümüne bırakmışlardı. Birkaç gurur okşayıcı cümlenin ardından posta sonlanıyordu..
"Efendim, yeni maskelerinizin temini için onayınız gerekmektedir. '.....' adresine 24 saat içinde posta göndermeyi ihmal etmeyiniz."
İşte bu gerçekten enteresandı. Kısa süreliğine uyuklayan zihnimi karıncalandırmaya yetmişti. "Yeni maske temini..." Duraksayıp birkaç saniye düşündükten sonra yöneticimin aslında celladım olduğunu ve cennet sandığım dairesine götürüldüğümde gördüğüm maske dolu çekmeceyi hatırlayıverdim. Sahi, bu detayı nasıl olurda bunca zaman unutabilmiştim. Gün geçtikçe birbiri üzerine eklenen tüm tuhaflıkları aynı anda anımsayabilmek giderek zorlaşmaya başlamıştı. Bedenimin genç bir kadına göre oldukça dayanıksız olduğunun farkına çoktan varabilmiş olsam da zihnimin ne denli köreldiğini şimdi daha iyi anlıyordum. Her ne kadar aydınlandığımı düşünsem de sözde özgürlüklerim altında sorgulamadan itaat etmek kavramı beynimin en kuytu yerinde daracık bir odada benden habersiz kendi devletini kurmuş ve yasalarını uyguluyordu. Gördüklerimi ve yaşadıklarımı birkaç zamanlık sorgulamanın ardından ne kadar da çabuk kabullenerek unutuvermiştim. Yöneticimin ayrıcalığı neydi? Bir cellat oluşu onu ayrıcalıklı mı kılıyordu?
Elimde duran posta kağıdı ile durakalmış, zihnimin içinde koşuşturup duran cevapsız sorular girdabım har almış ve irkilmiştim. Bir kez daha kendimi aciz ve suçlu hissediyordum. Ben her defasında kendimi içimde boğabiliyordum. Boğazımın doluvermesi ve nefesimin kesilmesi için içimdeki deniz yeterliydi. Kendi denizinde boğulanlar, soluk alanlardan farklı oluyordu. Bunu en iyi kendimden biliyordum. Bu dünyada herkes uyukluyorken ben kendi kendimi boğduğum denizimde durmaksızım çırpınıyordum. Ancak uyuşmuş zihinlerin uykularından uyanmış olabileceğinden hiç emin değildim. İçinde bulunduğum sistemdeki olmazlıkları fark edememek için derin bir uykuda olmak lazım gelirdi: İtaat uykusu. Benim, dalgalarım arasında uyuyabilmeye imkan yoktu. Uyuşturulmuşlar içinse boğulmak yeterli gelmiyordu. Ne gariptir ki gün sonunda boğulduğum suların kıyısından uzanan el yine bana aitti. Etrafımda başkaları da olduğuna emindim. Bir yerlerde, göremediğim ama farkında olduğum insanlar tıpkı benim gibi "yaşamaya" çalışıyor olmalıydı. İçinde bulunduğum deniz içimdeydi ve başka insanlar kendi denizlerinde olmalıydı. Sularımızı ayıran "barıştı" ve başka insanlara ulaşabilmek için çırpınmayı bırakıp soluklanabileceğim kıyılara ihtiyacım vardı.
...
Günün geri kalanında Emir Bey'den ses seda gelmedi. Meraktan çatlayıp patlasamda işim bittiği için ofisten ayrılmak zorundaydım. Mesai çıkışı henüz tuşlarına parmak dokunmamış, parıldayan gümüş rengi kulbuyla ellerimi üzerinde gezindirmem için yalvar yakar beni bekleyen yeni otomatlardan birkaç akşam atıştırmalığı aldıktan sonra daireme döndüm.Elimdekileri girişteki koltuğa bırakıp banyoya doğru yöneldim. Duş alıp rahatlamak, yemeğimi yemek ve sonrasında tanıdığımdan pek de emin olamadığım yabancının kollarında uykuya dalmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz| Kat: 101
Science FictionYüzüm benden alındığında ve hatta çalındığında 6 yaşındaydım. Devrimin son zamanlarını allak bullak görüntüler şeklinde silinmiş örüntülerle hatırlayabiliyorum. Direniş gösteren herkes katledilmişti. Direnişçilerden birisi de annemdi. Annem benim yü...