Hemdem ~ Bir ~ 1.Bölüm

36.9K 1.6K 931
                                    

Merhaba, canım okurlar hepiniz hoş geldiniz. İlk gelen ayağını sürüsün.

Yaklaşık bir buçuk yıldır düşündüğüm Hemdem Sizlerle...

Devam Bölümleri Eylül Ayında gelecek.

DİKKAT; Hikâyede yer alan Kişi, Kurum ve Bazı Şehirlerin İsimleri gerçeği yansıtmamaktadır.

Sizleri yepyeni hikâyemle baş başa bırakıyorum ve en alttaki soru cevap köşesinde sizleri bekliyorum.

Keyifle okumanızı diliyorum.

Yorum Yapmayı, Oy Vermeyi de unutmazsanız çok sevinirim.

###

Karargâhın bahçesinde duran askeri araçtan indiği anda postalları yerdeki kalın kar tabakasını ezmiş, karın o iç gıcıklatıcı sesi kulaklarına dolmuştu. Keskin ayazdan kurtulabilmek için hızlı adımlarla karşısındaki binaya ilerlerken kapıda nöbet tutan askerlerle göz göze geldi ancak durmadan ya da konuşmadan yürümeye devam etti. Odasına girip üstündeki parkayı çıkardıktan sonra koltuğa oturdu ve sırtını deri kaplı arkalığa yasladı. Günler sonra bedeni ilk kez bu kadar rahat bir yüzeyle buluşunca garipsemiş gibi irkilip kıpırdanması da meslek sevdasına dâhildi. Kendi hâline tebessüm eder gibi olduktan sonra başını hafifçe salladı. Önündeki birkaç evraka göz gezdirirken, çalan kapıyı duyup

"Gel!" Demişti. Kapı usulca aralandı, içeri giren genç adama hiç bakmasa da postallarının sesini duyuyordu.

"Kahvenizi getirdim komutanım."

"Gel Hamza, gel." Gözlerinin ucuyla askere bakarken surat ifadesi dümdüzdü. Kahvesini masasına bırakıp selam veren gence hafifçe başını eğerek karşılık verdikten sonra fincanı kavradı ve kahvenin kokusunu içine çekerken ilk yudumunu da aldı.

"Afiyet olsun komutanım."

"Sağ ol." Kısa süreli sessizlik esnasında askerinin dışarı çıkmak yerine hâlâ kendisine baktığını hissederek gözlerini ona çevirdi.

"Hayırdır, bir şey söyleyecek gibisin." Asker birkaç kez yutkundu, birkaç saniye daha kazanıp soluklandı ve gözlerini tereddütle gözlerine dikti.

"Yorgun görünüyorsunuz komutanım. Dinlenmek istemez misiniz?" Daha gencecik bir delikanlı olan Hamza'nın bu sözlerine mi gülse yoksa yüzündeki endişeye mi bilemeyip

"Anam mısın, karım mı ulan? Ne bu surat ifadesi böyle? Bir de endişeli endişeli soruyor adama bak!" dediği anda Hamza bembeyaz olmuş, az evvel zorla aldığı solukları bile kesilivermişti.

"Şey komutanım... Ben..." iki sözü bir araya getiremeyen hâline gülmemek için dudağının içini kemirdikten sonra arkasına yaslanıp ona daha dikkatli baktı.

"Ben alışkınım aslanım. Sen rahat ol. İyiyim yani."

"Emredersiniz komutanım " diye gürleyip selam vererek odadan çıkmaya hazırlanan askerinin arkasından yine tebessümü andıran bir ifadeyle bakarken

"Hamza!" dedi. Asker anında kendisine dönüp

"Emredin komutanım." Dediğinde en içten şekilde gülümsedi.

"Ellerine sağlık, kahveyi sevdiğim gibi yapmışsın." Genç asker gözleri parlayarak başını salladı.

"Afiyet olsun komutanım." Onun odadan çıkıp gidişini izledikten sonra gözleri yeniden kahve fincanına dönmüştü. Küçük fincanı parmaklarının ucunda çevirip öylece oturdu. Uzun zaman sonra ilk kez bu kadar sıcak, sessiz ve konforlu bir alanda sakin sakin oturmak garip geliyordu. Dağlarda, tepelerde, sarp arazilerde yürümeye, toprak üstünde uyumaya, soğuk ya da sıcak havanın acımasızca temasına alışkındı. Normal olan, anormal geliyordu. Buna da mesleki deformasyon mu diyorlardı acaba? Kendi kendine gülüp ayaklandı. Belini sıkıca saran palaskayı saran parmakları iklimsel zorluklar yüzünden kuruyup çatlamıştı. Bir an ellerine bakıp yüzünü buruşturdu.

HEMDEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin