Merhaba, hepiniz hoş geldiniz.
Yıldıza basılıp oylar verildiyse ve klavyeler yorum yapmak için hazırsa hadi başlayalım.
###
"Beni bulmak için, hastaneye baskın yapmanıza gerek yok. Çünkü beni bulabileceğiniz yer belli. Eğer cesaretiniz varsa karşıma gelirsiniz."
Basın açıklamasında yalnızca bu sözleri sarf eden Nazenin salonu terk ederken, Vali baş muavini ise orada kalıp olayla ilgili basını ve kamuoyunu bilgilendirmeye devam ediyordu.
Basın toplantısını üç cümleyle ve açıkça karşısındakilere meydan okuyarak noktalayan Nazenin hiç vakit kaybetmeden İl Güvenlik Kuruluyla toplantı yapmıştı. Bu yüzden de günün ne zaman doğduğunu ya da güneşin ne zaman en tepe noktaya ulaştığını bilmiyordu. Dün akşam yaşananlardan sonra gözünü bile kırpmamıştı.
Valilikteki odasına geçip koltuğuna oturduğu anda ise başındaki ağrıya daha fazla dayanamayacağını anlayıp Figen'i aramıştı. Bir doktor eşliğinde Vilayete gelen Figen, Nazenin'e ağrısını kesecek ve mide bulantısını önleyecek bir serum takmıştı. Çünkü ağrıdan başı dönüyor, başı döndükçe de midesi bulanıyordu.
Figen ve doktor serumu taktıktan sonra ikisini de evlerine göndermişti. Özellikle rica edip, bileğinin biraz yukarısına, kolunun üstüne doğru açtırdığı damar yolunu nasıl çıkaracağını sorduklarındaysa 'alışkınım, çıkarırım endişe etmeyin' demişti.
İçleri rahat etmese de onu bırakıp giden Figen Hemşire ve doktorun ardındansa çalışmaya devam ediyordu. Sağ koluna açılan damar yolunun bağlı olduğu serum poşeti yanında duran portatif serum askılığında asılıydı. İlacın damarlarında resmen yürüdüğünü hissetse de uykusu gelir gibi olsa da tüm bunlara direnip önündeki raporlara odaklanmaya çalıştı.
Rezzan Hanım'ın getirdiği ılık sütü ve simiti çoktan yemişti. Ne zamandır aç olduğunu ise onları yerken fark etmişti. Dalgın dalgın savcının olayla ilgili ilk raporlarını okurken odasının kapısı usulca çaldı. Başını kaldırıp kapıya baktığında babasını, abisini, Cihan Bey'i, Binbaşıyı ve Albay'ı görmüştü.
"Hoş geldiniz." Deyip dosyayı yavaşça kapattı ve arkasına yaslanıp beş adama da dikkatle baktı. Onlar da tıpkı Nazenin gibi dikkatli gözlerle genç kadına bakıyorlardı.
Yanıbaşında duran askılıkta asılı olan serum poşetini takip ettiler ve kolundaki batlı kısmı gördüler. İğne derinin altında oynamasın diye Figen Hemşire orayı bir güzel bantlamıştı.
"Evladım, şuraya bari yatsana. Bu ne böyle?" Diyen babasına bakıp usulca omuzlarını silkti.
"Vakit yok Paşam, vakit yok. Yatmak bize lüks." Deyip sol eliyle koltukları işaret etti.
"Güzelim, o ilaç öyle işe yarayacak mı sence?" Babası ve abisi endişeye kapılınca resmiyet falan kalmamıştı. Onlara gülümseyip
"Yarar yarar. Sen kafana takma." Derken hepsi karşısındaki deri koltuk takımına oturmuşlardı.
"Ne içersiniz? Size ne ikram edeyim?" Sanki yorgun ve hasta görünen o değil de başkasıymış gibi rahat ve umursamazdı. Hepsine tek tek ve uzun uzun bakarken en son basın toplantısından önce gördüğü Metehan'ı hızla geçmişti.
"Bir fincan kahveni içeriz." Diyen babasının sözleriyle başını usulca sallayıp Cihan Bey'e döndü.
"Ben de sade bir kahvenizi alırım Sayın Valim." Nazenin anladığını belirtir gibi kafa sallarken Albay'a da bakmayı da ihmal etmemişti. Onun da başını salladığını görünce
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEMDEM
RomanceHemdem; canciğer olmak, çok yakın dost, yoldaş olmak anlamına gelmektedir. Birlikte, manasındaki 'Hem' kelimesiyle, nefes, can, zaman manasındaki 'Dem' kelimesinden oluşmuştur. Hemdem olunan kişi ile aynı zamanda yaşamak, aynı nefesi almak, bir can...