9| Kabus

574 51 9
                                    

Bölüm öncesi not köşesi: Bu bölüm, düzenlenmeden önceki hâliyle uzaktan yakından bir ilişki taşımıyor. Yani tamamen değiştirildi. Düzenlenmeden önce Eleanora'ya Albus Dumbledore'dan bir mektup gelmişti ve Sihir Bakanlığı'na gitmişlerdi. Ancak düzenlenmiş hâlinde o sahneler yok. Bilginize.

İyi okumalar!

***

Bir annenin kaybettiği evladının arkasından bıraktığı çığlıktı Eleanora.

Onun kaybettiği bir evladı yoktu, veya kendisi kaybedilen bir evlat değildi. Eleanora hayatına devam edebilmek için yürüyordu, sadece yürüyordu. Fakat her adımında evren ona öyle tuzaklar kuruyordu ki, her adımında aştığı yol santim santim dikleşip tehlikeli bir yokuşa dönüşüyordu. Engebeler karşısında hâlden hâle girerken onun yapabildiği tek şey düştüğü gibi kalkmak ve hayatına devam etmek için yürümekti.

Bazen de öyle bir sert düşüşler yapıyordu ki; bir annenin kaybettiği evladının arkasından bıraktığı çığlık gibi ciğerlerini yırtarcasına feryat ediyordu. Hayır, çığlık atmıyordu; asıl çığlık kendisiydi. Kirli bir dünya için annesinin rahminden düştüğü gün ölüm kokan kucağa verilmişti ilk önce; babasının kucağına. Ölüm kokan nefes yüzüne sinmiş, gözyaşlarının ıslattığı yanaklarıyla yıldızları görmüştü o gece.

Mavi okyanusların her dalgalanışında, gökyüzünün her yağmur ağlayışında kıskandığı mavi gözleri yıldızları gördüğünde göğsünde kıpraşıp duran gücün varlığından habersizdi. Kader örümceği zihninin kuytu köşelerinde ağlarını örmeye başladığında kanına akıtılan zehir onu gün gün bitiriyordu; ama o yaşıyordu, yaşamaya devam ediyordu, yaşamaya çalışıyordu.

Bazı şeyler olmadan yaşayabilmeyi çok uzun zamanlar önce öğrenmişti. Ancak bir şeyler hâlâ eksiti. Eksik hissettiği parçası göğsünün derinliklerinde yerini koruyordu fakat göğsünün derinliklerinde yerini koruyan tek şey eksik parçası değildi; hilekâr çocuğun varlığıydı.

Bedeninden kopan bir kafa yuvarlanarak toprak zeminin üzerinde durdu. Geri kalan beden bir anda derin bir çukurun içine düştüğünde kafa da eksikliğini hissederek yuvarlanıp çukurun içine girdi. Başı ayak ucundaki beden cansızdı, saniyeler sonra çukur kanla dolmaya başladığında çukurun başındaki mezar taşı parçalara bölünerek kanlı mezar çukuruna düştü, kanlar dünyayı kırmızıya terk etti.

Eleanora, uzun bir süre suyun altında kalmış gibi derin bir nefes alarak uzandığı yerde hızlıca doğruldu. Derin nefesler alırken gözlerini etrafta gezdirerek nerede olduğunu anlamaya çalıştı ancak bu yatak odası, onun yatak odasına benzemiyordu.

"İyi misin?" Kulağına, sanki bir duvarın arkasından gelen bu soruyla bakışlarını yatak odasındaki kanepeye çevirdi. Bu Evan'dı. "Kabus mu gördün?" diye sordu Evan başını yana doğru hafifçe eğerek. Eleanora, Evan'ın koltuğun kenarına yasladığı koluna bakışlarını çevirince elindeki bardağı fark etti. İçki içiyordu fakat renginden ateş viskisi olmadığı belliydi.

Eleanora yutkunarak ellerini yatağa bastırdı ve dikleşerek sırtını yatak başlığına yasladı. Üzerindeki ince örtüyü parmaklarıyla eşelerken Evan'a bakmamakta ısrarcıydı; çünkü gözleri dolmuştu.

Evan bardaktaki sarı sıvıyı kafasına dikerek yüzünü buruşturdu ve bardağı sertçe hemen kanepenin önündeki siyah sehpaya bırakarak ayağı kalktı. Kum saati ters çevrildiğinde içindeki kumlar ikili için donmuştu; kumlar havada sabitti.

Blood in the Water | Evan RosierHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin