3| Safkanlık

943 82 21
                                    

İyi okumalar!

***

Kışın karlarını severlerdi. Gökyüzünden inci gibi dökülen taneler yeryüzüyle buluşuğunda kıyamet dünyadan silinirdi. Cehennem ateşini karın söndürdüğü inanılırdı. Bir tane kar tanesine, alevlerin ardında bıraktığı sıcak korlara bedeldi. Karın sessizliği ve dingin soğuğu ölü bir bedenin hissiyatıydı.

Yazın sıcağını severlerdi. Güneş en tepeye bir kral gibi konaklar ve herkesi en tepeden izlerdi. Gücünden tüm insan ırkı faydalanırdı. Isısından nasibini almayan tek bir şey bile kalmazdı. Sıcakların gelişiyle mutluluk gelirdi. Herkes akın akın evlerinden dışarıya çıkar ve yazın keyfini çıkarırdı. Yazın sıcağı, fokur fokur kaynayan alevlerin birer parçasıydı yeryüzüne vuran.

İlkbaharın yeşilini severlerdi. Bu mevsimin gelişiyle ağaçlar çiçek açar, çiçekler yeşerir, hayvanlar kışın çekildikleri evlerinden bir bir dışarı çıkarlardı. İlkbaharın yağmuru çetin olur derler. Sert ve soğuk. Bulutlar gözyaşlarını dünyaya kusmak istercesine ağlıyordu tüm mevsim boyunca. İllbaharın yağmuru, gözyaşlarını akıtamayan tüm insanların tek tesellisiydi.

Sonbahar ayının sevilecek bir şeyi var mıydı, tartışılır. Sonbahar en sevilen mevsimler arasında bazen tercih bile olmazdı. Çünkü sonbahar ölümdü. Sonbahar acıtan bir soğuktu. Sonbahar çamurlar içinde bırakan yağmurların anasıydı. Çünkü sonbahar, ölü yaprakları dünyaya savurup savuşturan bir ölüm mevsimiydi.

Ölüm mevsinin son ayından sonra kış ayları başlayacaktı. Sonabahar soğuğu daha yazın bitmesine fırsay vermeden kapıyı çalmış, izin istemeden içeriye girmişti. Ağaçların dallarında tek tük kalan kuru yapraklar yavaş yavaş tutunduğu dallardan düşüyordu. Her yer turuncu ve sarının en güzel ve en ölü tonlarına bürünmüştü.

Bir elin parmak sayısı kadar Hogwarts öğrencisi dışarıya çıkmıştı. Rüzgâr, yönü belirsiz bir yerden esiyor; teni yalayarak kendine yeni dokunuşlar arıyordu. Bir elin parmak sayısı kadar dışarıya çıkan öğrencilerden biriydi Evan Rosier.

Yer yer çatlak, yer yer ise çamurdan bulamaç hâline gelmiş toprakların üzerindeki ölü yapraklara basarak Hogwarts'ın önündeki arazide yürüyordu. Yaprak yığınlarının üzerinden her geçişinde ayakları arasındaki kurumuş dal parçaları çatırdıyordu.

Yeşil gözlerini yerden kaldırarak ileriye doğru baktığında gözleri tuhaf bir ışıltıyla parıldadı. Yüzünde oluşan mânâlı gülüş sönmeye başladığında adımlarını o yöne çevirdi. Soğuktan buz gibi olmuş tâbirine uyacak soğuk ellerini siyah kabanın ceplerine soktu.

Gözüne kestirdiği kişi hiç şüphesiz Eleanora Rhodes'dı. Kız uğraştığı işten elini çekerek avuçlarına bulaşmış toparaktan avuçlarını birbirine çırparak kurtuldu. Kuru toprağa çiçek ekmişti kendi elleriyle. Bir nergis, sarı renkli bir nergis.

Diz çöktüğü yerde yüzündeki küçük tebessümle ektiği çiçeğe bakıyordu. Bir anda çiçeğin öbür ucunda bir çift ayak belirdiğinde başını yukarı kaldırdı ve o an yeşil gözlerin esiri oldu.

"Nergis kış çiçeği değildir, Rhodes." Evan önünde, dizleri üstüne çökmüş kıza yavaşça, acımasızca gülümsedi. "Bir güne kalmadan ölür." Kıza doğru bir adım daha attı gözlerini ondan çekmeden. Ayağının ucu çiçekle temas ettiğinde durdu.

Eleanora gözlerini devirerek ayak ucuna yükseldi ve yavaşça ayağı kalktı. Ayağı kalkarken sarı saçları Evan'ın pantolonundan kasıklarına savrulmuştu. Kollarını göğsünde birleştirerek Evan'ın bir anda kaskatı kesilen suratına baktı.

"Öyle mi?" dedi kaşlarını kaldırarak. Evan'ın kaskatı kesilen yüzü bir anda gevşedi. "Peki sen bunu nereden biliyorsun?" diye sordu bu defa. Kıkırdayarak "Bana çiçeklere ilgin olduğunu söyleme." dedi.

Blood in the Water | Evan RosierHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin