10| Sonsuzluğun Başlangıcı

693 48 14
                                    

Bölüm öncesi not köşesi: Bu bölüm, +18 cinsellik barındırır. Rahatsız olacaklar için başlangıç ve bitiş yerlerine uyarı koyacağım.

Not 2: Bu bölüm tamamen kahraman bakış açısı ile yazılmıştır ve tamamen Eleanora'nın ağzından anlatılmıştır.

İyi okumalar!

Bölüm şarkıları;
Daniel Di Angelo - Drive You Insane
Doja Cat - Streets
Aaryan Shah - Renegade (Speed up ya da slowed, bence speed up)

***

Duygularımın altına tutulmuş bir kibritin varlığını her zaman hissetmiştim. Birileri bir kibriti yakmış ve duygularımın altına tutatarak geçmişimden kalma yaralarımı deşerek körü körüne hislerimi yakmıştı. Bu güne dek yüzüme taktığım maskelerimin altına kibritin bıraktığı yanık izlerini taşıyordum. Gökyüzünün maviliğinde kaybolmuştum, ve o günden beri beni bulan kimse olmamıştı. Çünkü ben gökyüzünün maviliğinde kaybolduğum zaman, gökyüzünün birer parçası hâline gelmiştim; kim gökyüzünün herhangi bir yerine baktığında oraya saklanmış okyanusu görebilirdi?

Babamı öldürmüştüm.

Bunu kendi ellerimle yapmıştım.

İtiraf etmeliyim ki önceden babamın ölmesi için her gün dua ederdim. Bana ilk el kaldırdığı gün, vücudum taşıyamadığı morluklarla süslenmişti. O günden sonra ölsün istedim. Rahat bir gün geçirmek istiyordum sadece; yalnızca o olmadan güzel bir gün geçirmek büyük bir istek olarak görülmemeliydi.

Sonra Hogwarts mektubum geldi; kararmış kalbim bir anda ışıldamaya başladı. Umudum okulum oldu. Bu yüzden Hogwarts'ın bendeki yeri çok farklıydı; sadece bir okuldan ibaret değildi. Benim kurtuluşum oldu. Fakat uzun sürmedi; tatiller gelmeye başladı, herkes evine büyük bir özlemle dönerken ben evime döndüğüm için ağlıyordum. Babamın bana yaptığı en büyük kötülük buydu; içimde yankılanan çığlıkların asıl sebebi kendi evimden, evimin içindekilerden korkmamdı.

Sonra hayatıma biri girdi. Normal bir şekilde girmedi ama. Sanki bir mağaraya girmiştim; bu mağara o kadar büyüktü ki asla çıkış yolunu bulamıyordum. İniyordum, çıkıyordum, tırmanıyordum; düşüyordum ve yine kalkıyordum ama bir türlü çıkışa ulaşamıyordum. Dahası mağara çok karanlıktı, küçük bir ışık hüzmesi bile yoktu. Sonra bir anda yüzüme bir ışık vurdu; başımı kaldırdığımda ışık tutan kişinin O olduğunu gördüm. Hemen arkasında ise gökyüzünün maviliğine açılan bir çıkış tüneli vardı. Oradan belki de bin defa geçmiştim; ama çıkışı bulamamıştım.

Çıkışı bulmama yardımcı olan O'ydu.

Işığa kavuşmama yardımcı olan O'ydu.

O çocuğun yeri bende sıradan bir yer değildi; beni çıkışa götüren kişi sıradan bir yere sahip olamazdı.

Üzerimdeki şık, lacivert elbisenin kaynağı Evan'ın giyisilerinden dönüşen yalnızca biriydi. Kalın askılı, düz bir yakası vardı ve dizimin bir tık altında bitiyordu ve dar elbise tamamen üzerime yapışıyordu. Sağ dizimden yukarı doğru bir karışlık mini bir yırtmaç vardı. Üzerindeki taşlarla şık ve sade bir lacivert elbiseydi. Ayağımdaki incecik topuklara sahip siyah stilettolarla baştan aşağı sade, bunun yanı sıra göz alıcıydım.

Blood in the Water | Evan RosierHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin