Güzel bir gündü, sonbaharın etkisiyle ağaçlardan tek tek dökülen yapraklar insanın teninde soğuk hissettirsede, bu bu da iyiydi. Çünkü hayatın döngüsü bir şekilde güzeldi. Hem acısıyla, hem tatlısıyla... bazen, biraz fazla canını yaksa da...
İnsanlığın acı gerçeği de budur aslında. Acısını anlamadan, tatlısının kıymetini de bilmezdik yoksa.
Güzel şeylerin kıymetini bilmek yerine, yok etmeyi tercih ederiz biz insan oğlu. Bu yüzdendir ki bazen acıyı hak ediyoruzdur. Bazen de gerçek mutluluğu bulmak için acıyı çekmemiz gerekiyordur. Ve asıl mesele nedir bilir misiniz? Bunu fark etmek. Bunun farkına varabilmek.
Fakat çok azımız fark eder. Çoğumuz ise sadece şikayet eder durur..
Sonbahar yağmurunun toprağa verdiği kokuyu soluyarak huzurla gülümsedim. Bir tek Savaş eksikti yanımda." O da olsa her şey tamamlanır" Diye geçirdim içimden. Savaş'ı düşünmeye baslarken, irden bire bir bağırış sesinden, korkuyla etrafıma bakınmaya başladım. Sesin Savaş'a ait olduğunu anladığımda, içime bir korku kaplamıştı.
Bu sefer, Çilem diye bağırmaya başladığında hemen içeri girerek onu bulmaya çalıştım. Fakat içerde de ondan hiç bir iz yoktu.
Tekrar dışarı çıkarak korkuyla etrafıma bakınmaya başladım. Onun sesi kulaklarıma geldikçe, hiç bir şey yapamamanın çarezisliğiyle iyice çığrından çıkıyordum. Sonra etraf birden bire karanlığa gömüldü. Korkudan kalbim deli gibi atarken, hemen arkamı dönerek garaja doğru koşmaya başladım. Nasıl bilmiyorum ama, Savaş'ın orda olduğunu bir şekilde anlamıştım.
Koşmaya devam ederken bir şeyi daha yeni fark etmiştim. Burası bembeyaz karlarla kaplıydı. Birden ne oldu da sonbahara bürünmüştü Üstelik buraya geleli bir hafta bile olmamıştı. Sonbaharın bu kadar çabuk gelmesi nasıl mümkün olabilir ki?
Kafam karışık halde koşmaya devam ettiğimde, Savaş'ın sesi daha çok gelmeye başlamıştı. Son kez "Çilem!" Diye bağırdığında, bir silah sesi patladı. O an yer sarsılmış, ayaklarımın altından kaymıştı sanki. Neye uğradığımı şaşırmıştım ve şuan ne yapmam gerektiğini de bilemez haldeydim.
Kalbime bir ok saplanmış gibiydi. olduğum yerde kalakalmış, ilerlemeye korkuyordum. Sanki yürüsem yer parçalanacak, Savaş daha çok acı çekecek gibiydi.
Fakat duramamıştı. Herşeye rağmen tüm cesaretimi toplayarak, derin bir nefes alıp tekrar koşmaya başladım. Aklımı kaybetmemek için içimde büyük savaşlar vermeye çalışıyor, güçlü kalmaya çalışıyordum.
Kötü düşünceleri kafamdan savurmaya çalışırken, nefes nefese garajın olduğu yere, kenara döndüm. Fakat tam bir adım daha atacaktım ki, duvarın ardındaki köprüyle bir an da dehşete düşmüştüm.
"Ama...burda hiç köprü yoktu ki."
Bu durumdan iyice korkmaya başlarken, bir el silahın daha patlamasıyla korkumu bir kenara bırakmak zorunda kaldım. Derin bir nefes alarak bir kaç adım attım.
Bir kaç adım attığımda bir çatırtı sesleri geldi. Ne olduğunu anlamak için bir an duraksarken, köprünün ardına baktım. Köprü, yavaş yavaş çatlamaya başlarken korkuyla yutkundum. Çatırtı sesleri daha çok çıkarken, hemen koşmaya başlayarak karşıya geçmeye çalıştım.
Nefesim kesilene kadar koşmaya devam ederken, köprünün önü de yavaş yavaş çökmeye başlamıştı. Bu beni daha çok dehşete düşürürken, kaşlarımı çatarak derin bir nefes alıp, bir kaç adımdan sonra hemen karşıya atladım. Karşı tarafa atlamamla, çamura batmam bir olsa da kurtulduğum için rahat bir nefes almıştım. Fakat kalbim küt küt atmaya devam ediyordu. Bir süre yerde kalmaya devam ettikten sonra ayağa kalktım ve elimdeki çamuru silerek köprünün ardına baktım. Köprünün yıkıldığı yer derin bir çukurdu. Büyük bir çukurdu. Uçurumun dibi gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çilem
Roman d'amourSavaş ağa adlı hikayem ÇİLEM olarak değiştirilmiştir haberiniz olsun. Bir de yeni okuyanlar için kitap olacaktır. Şimdiden söylemek istiyorum finali burada yayınlanmayacaktır. Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendi...