Sonunda garip yemek bitip salona geçtiğimizde uykudan bayılacaktım. Zaten geceleri çok uyumuyordum, bu yüzden aşırı uykum gelmiş ve gözlerimi 10 saniye kapatsam uyuyacak hale gelmiştim.
"Omzuma kafanı koyabilirsin pikaçu."
Duyduğum derin sesle afallarken kafamı kaldırdım. Bana 30 ve 2 büyük azı dişiyle kocaman gülümseyen Obito, omzuna hafifçe vurarak bana işaret verince durmadım. Kafam her ne kadar omzunun biraz daha aşşağısına gelsede yasladım kafamı. Kıkırdarken soğuk ve uzun ince parmaklar saçlarımı hafifçe okşadı. Ben ise çoktan uyumaya başlamıştım.
Onu şimdilik sevmiştim, aralarında bana en yakın davranan oydu çünkü.
Sasuke
Gözlerimi kısarak karşımdaki iğrenç manzaraya baktım. Anlayan Obito bana piç piç gülerken sert bir nefes verdim ve şimdilik görmezden geldim.
Aslında...Neden önemsiyordum ki?
Diğerlerinin konuştuklarına fokuslanmaya çalışarak içkimi yudumladım. Belli ki hepimiz bütün odaya yayılmış hafif güzel kokuya alışmıştık.
"Evet, onun kafasını kopardığımda tek düşündüğü 'oğluydu'."
Obito parmaklarını onun saçlarında hafifçe oynatarak içkisini yudumladı.
"Şimdi ise oğlu beğenmediği adamın yanında. Ee, ben karmaya inanırım."
"Ne kadar aptalsın Obito, bazen ruhun dışında beynininde olmadığını düşünüyorum."
Madaranın söylediği şeyle sırıtınca bana döndü "Bu arada Sasuke, yarın bara giderken onu da almayı düşünüyorum. Sonuçta 17 yaşını doldurmak üzere, yani bir sorun olmaz."
"Hayır."
Keskin ve soğuk sesim bütün dikkati bende toplarken gerildim.
"Neden bu kadar önemsiyorsun ki? Hem o bir melez, başına kötü bir şey gelmesi olası değil...Aslında ne diyeceğim, sende bizimle gelsene? Bizim minik fahişeler seni özlemiştir."
Aklımdan geçen garip düşünceleri bir kenara atarak dilimle dişlerim arasında gel-git yapmaya başkaladım. Ona karşı gelmek imkansızdı, ne olursa olsun götürecekti onu oraya...ama ben yanlarında olursam bir şey olmazdı.
"Peki, olur."
Kadehini cam masaya koyarak ellerini şaklattı. "Mükemmel ozaman."
Bu hareketiyle omzundan kucağına düşen kafasıydı o an dikkatimi çeken. Sarı uzun saçları dizlerine dağılırken diğerlerininde dikkatini çekmiş olacakki hepsinin gözü oradaydı.
Obito elini yavaşça saçlarına götürerek onlarla oynamaya başladı. Gördüklerimle azı dişlerimi dudaklarıma geçirerek sinirlenmemi önlemeye çalıştım.
"Bu diğer insanlara haksızlık, bir erkek güzel olabilir diye beş milyon kez söylediğim şeyin altını tekrardan çiziyorum. Bu çocuk bir sanat eseri."
"Bırak artık şu çocuğu, kaç bin yaşında adamsın kendinden küçük ve reşit olmayan çocuklara mı sarkıyorsun?"
Abime katılırken salonda Obitonun mütevazi kahkahası yankılandı "Bu kadar güzel bir şeye sarkmamak ayıp olurdu."
Shisui sessizliğini bozarak elini çenesine koydu "Katılıyorum, o olması gerektiğinden çok daha fazla güzel. Bir lanet olma şansı var mı?"
"Güzellik bir lanet mi aptal velet. Güzel olan her şey lanetli değildir."
"Aah, bu odada beni tek anlayan sensin Madara."
İkiside birbirlerine bakarken gözlerimi kapattım. Dayanmaya çakışıyordum ama olmuyordu işte.
Onu buraya getirmek hataydı.
Yerimden kalkarak onu eve götüreceğimi söyledim. Çocuk gibi ısrar eden Obitoya karşı gelerek minik vücudunu kollarımın arasına aldım. Göğsü hafifçe kalkıp inerken dudakları aralandı. Sarı saçlarının bazı tutamları alnına düşerek nefesiyle hafif hafif dans ederken bakışlarımı ondan çektim.
"Ona dediğimi söylemeyi unutma, yarın öğlen sizi almaya geleceğim."
Ne kadar istemesemde kafamı salladım ve hızla çıkışa doğru ilerledim. Üşümemesine özen göstererek ona siper ettiğim kollarım onu kundak içinde minik bir bebek gibi gösteriyordu.
Evine vardığımızda saat epey geçti. Gece yarısını çoktan geçmiş ve o bir kere bile uyanmamıştı. Bunu Obitonun yanında uyumasından olmadığına kendimi ikna etmeye çalışarak evinin camına ilerledim.
"Siktir, onu uyandırmadan nasıl çıkacağım?"
Aklıma ceplerinde anahtar aramak geldi ama bulamadım. Son çare olarak kapıya geçirdiğim sert tekme onun irkilmesini sağlasada uyandırmadı. Kapı açılırken kırılmışmı diye baktım. Çok da bir şey olmadığını görünce kapıyı geri kapatarak merdivenleri tırmandım.
Tam ayın içeri vurarak aydınlattığı odanın ortasında duran yatağa onu yavaşça bırakarak ceketini çıkardım. Mırıldanmaya başladığında ne olacağını anlamıştım. Gözünden düşen yaş beyaz çarşafta görülmesi zor bir leke biraktığında onu uyandırmayı düşündüm. Belki önceki sefer gibi göğsümde uyuya kalırdı.
Ona doğru uzanırken hafif bir çığlıkla gözlerini aralayıp doğruldu. Gözleri delirmiş gibi etrafa bakarken benimkileri bulduğunda durdu. Bir süre bana baktıktan sonra gözleri yavaş yavaş durmuş ve yerini huzura bırakmıştı.
Bana hafifçe tebessüm ederek yanıma yanaştı. "Üzerimi değiştireceğim." Yataktan kalktı ve dolabının önünde durdu. Ben ise rahat hissetmesi için arkamı döndüm.
Omzuma temas eden minik eliyle arkamı döndüğümde giyinmişti. Her ne kadar sormak istemesemde merakıma yeni düşerek onu yatırdım.
"Her akşam aynı kâbusu mu görüyorsun?"
Yüzü aşşağı eğilirken sorduğum için bir kez daha pişman olmuştum.
"Evet."
Cılız sesi yarı karanlık odada kaybolurken kulaklarıma ulaşmayı başarmıştı. Daha fazla irdeleyip canını acıtmak istemedim bu yüzden yatağın yanına dizlerimin üstüne çökerek saçlarını okşamaya başladım.
"Sen uyuyana ve uyanana kadar burada kalacağım. Korkma tamam mı?"
Kafasını hafifçe sallayarak gözlerini yumdu.
Diğerleri haklıydılar.
O...
O tahmin edebileceğinizden daha güzeldi.
O çok güzeldi...ve ben güzelliğine hayran oluyordum.
~Toma
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sharp theets [✓]
Vampire-sasunaru- ölmek, her zaman acı verici olmaz. bazen ruhunuz uçar gider, anlayamazsınız.