Bir zamanlar,
O zamanlar çok eskilerdi.Bir vardı... Bin yoktu....
Sevgi sözcüğünün dillerden sular seller gibi döküldüğü değilde, gözlerden okunduğu bir zaman diliminde, bir dost kahve kokusuna aşık gencecik bir kızın öyküsünü yazmaya karar verdi.
2000'li yıllarda, haziran ayında
hayat İnci için yeni bir beste yazmaya başlamıştı.Bu besteyi ruhunun derinliklerinde yakalayıp, kalbinde duyduğu vakit sözlerini kendi eliyle yazacak olan kızımız henüz hiç birşeyin farkında değildi.
Zaten hep böyle değil midir?
Sıradan olarak başladığımız o gün, belkide hayatımızı değiştirecek adımların atıldığı gündür.
Ama biz ölümlüler farkında olamadık. Zaten fark etseydik, tarihe o günü altın harflerle yazardık.
°°°O gün güneş bir assolist edasıyla doğmuştu. Derin uykuda olanlar, geceyi ağlayarak geçirip güne başlamak istemeyenler, ruhu küskün olanlar göremediler. Sadece hayatı hissetmek isteyenler Onu selamladı. Birde zorunlu değil ama mecburi olanlar.
Ömrünün çoğunu mutfakta geçiren bir anne güne erken başlayanlardandı. Bütün evi hızlıca toparlamaya çalışırken, çay suyunu çoktan koymuştu.
Kaynayan suyun sesiyle mutfağa geri dönüp sofrayı hazırlayan Fahriye Hanım, kızı İnci'yi uyandırmak için odasına doğru ilerledi.
Koyu yeşile boyanmış kapıya bir iki kez tıklatsada, ses gelmeyince yavaşça kapıyı açarak içeriye girdi.
Duvarları kül gri boyalı odadan içeri giren Fahriye Hanım; çalışma masasının üstünde dağınık duran kitapları hemen yanı başından duran,odanın kapısıyla aynı renk kitaplığa yerleştirdi. Ters çevrilmiş ama açılmamış kahve fincanını alıp, pencereye doğru ilerledi.
"Yat." deyince yatmak bilmeyen, "kalk!" deyince de bir türlü kalkamayan tembel kızını uyandırmak için; bir bardak soğuk suyun yeterli olacağını aklından milyonlarca kez geçirse de kıyamayıp vazgeçti.
Aynı etkiyi yaratacak daha insaflı bir yöntem uygulamak için; İnci'nin odasındaki koyu yeşil perdeyi birden açtı.
Kendini selamlamadığı için kızgın olan güneş zaten intikam peşindeydi. Sımsıkı kapalı olan göz kapaklarının üstüne vuran sabahın ilk ışıklarıyla, gördüğü güzel rüyadan uyanmak zorunda kalan genç kız biraz nazlanarak:
"Çok hain bir annesin, insan evladına bunu yapar mı? Vicdansız kadın." diyerek gözlerini ovuşturdu.
Fahriye hanımda: "Öğlen oldu kalk artık, bıraksak akşama kadar uyuyacaksın küçük hanım." dedi gülümseyerek.
İnci;
"Öğğğ-lene kadar uyuttuğun hiç görülmedi ki." dedi esneyerek.Fahriye Hanım;
"Senin kadar nankör bir evlatta İnan dünyaya gelmedi." dedi öğlenden önce uyanmayan kızına.Odadan çıkmak üzereyken, elinde tuttuğu fincana bakarak;
"Uyumamak için kahve içeni gördüm ama gece yatmadan önce kahve içen birtek sensin galiba." diyerek söylemektende alıkoymadı kendini.Yataktan sürünerek kalkan genç kızımız, yerde darmadağın duran elbiseleri ayaklarıyla iterek lavaboya doğru ilerledi.
Avucuna doldurup yüzüne vurduğu soğuk suyla içi ürpersede, bu uyanmasını sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAHVE KOKUSU
Romanceİnci; Adının anlamı gibi ; İstiridyenin için de hapis olmuş bir güzellik. Hayat denen bu orta oyununda, düşe kalka yürümeyi öğreniyor. Kimi zaman fırsatlar altın tepside sunulsada, bazende pençeleriyle söküp almayıda biliyor. İnci'nin bu hayat yolc...