İNCİ °°°
Hava yine mis gibi yaz aylarını o kadar çok seviyorum ki;ışıl ışıl güneşin yansıdığı çimenler, çiçekler, o hafif sıcak esen rüzgar, böyle günlerde attığım her adım sanki masal diyarında gezinen bir prenses gibi hissettiyorum.
Bu sabah yine çok erken kaldırdı annem beni, oysa ben uykuya aşığım resmen ya da annemin dediği gibi
"Akşam yatmak, sabah kalkmak bilmiyorum. "Anlayacağınız üzere gayette normal bir kızım. Tamam tamam aynada kendi kendine konuşmak hatta kendine hayran hayran bakmak biraz deli işi gibi kabul ediyorum.
Birde herşeye tersten başlamayı severim mesela, sınav kağıdı önüme gelince hep son sayfadan başlarım. Bir romana başlarken önce sonuna göz atar hatta gazete okumaya son sayfadan başlarım.
Bin yıl sürebilir salağa yatışlarım, görmezden gelmelerim ve susmalarım. Ama tak ettiği yerde yine son sözü başta söyler koparır atarım köprüleri.
Küsmeyi, nefreti, kıskançlığı sevmem ben yorar bunlar beni. Zaten yeteri kadar tembel ruhumu birde bunlarla uğraştırmam ama herkes gibi benimde bir sabrım var. İşte o sabır taşında pireyide, yorganıda yakarım.
Ekmek alma görevi yine bende keşke Bir kardeşim olsaydı. Böyle durumlarda anneme direnemiyorum, "sen git." nasıl derim kocaman kadına? ama kardeşim olsa çokta güzel derdim.
Hayatta en sevdiğim renk olabilir beyaz. Melekleri hatırlatıyor bana, hepinizin hayalindeki gibi büyük beyaz kanatlı olduklarını düşünmüyorum ben. Bence dünyanın en güzel varlıkları onlar hayalimizden bile daha güzel.
Bende onların yanında süzülen bir ışık hüzmesi olabilmek adına...
Beyaz elbisemi giydim bu sabah, giydim ki güneş vurdukça daha bir parlasın. Gözlerimi kapayarak ilerlediğim bu yolda sanki onlara eşlik ediyorum.Ara da onların nefesiyle saçlarım dans ederken, bende şarkılar fısıldayarak onlara bu güzel an için teşekkür ediyorum.
Dünya hayallerimiz de güzelleşiyor. Olmayan herşeyi burada var etmek, bu müthiş bir his. Keşke hayatımızda bizim yazdığımız bir roman olsaydı.
SEYİT °°°
"Sabahın bu saatinde annen kalk dese hayatta kalkamazsın bak el kızı seni ne hale getirdi."
Daha yeni kocaman bir hayır almışken sabah sabah derdin ne oğlum diye kafasından geçirirken, diş fırçasını kenara koyup saçlarını taramaya başladı.
Aynada kendini iyice inceleyip parfümünü sıkıp çıktı, evden.
Dün akşam her zamanki yerde buluşup arkadaşlarla iki tek atıp, erkek muhabbeti yaptılar. Normalde böyle ortamlarda keyif alan Seyit'in arkadaş ortamında İnci'nin adının defalarca geçmesinden çok rahatsız olmuştu.
İçkinin de vermiş olduğu cesaretle bağıra çağıra "Yeter lan artık susun... Seviyorum işte konuşmayın." demek istesede bunu başaramamıştı. Susup dinlemekle yetinmiş ve en azından her sabah aynı saatte ekmek almaya gittiğini öğrenmişti.
Arkadaşlarının çoğu İnciden bahsettiği için onlara açık açık inciye olan hislerinden bahsetmemişti ama buna daha ne kadar dayanabilirdi bilmiyordu.
İnciyi kaçırmamak için hızlı adımlarla ilerledi.
Acaba O'da fırından ekmek alıyor gibi mi yapsaydı?
Ama hayır, o zaman İnci'yle konuşamazdı ne de olsa küçük yer, laf söz olur diye İnci yine koşar adım kaçardı.İnci'nin evinin yolu daha tenhaydı ve belki konuşma fırsatları olurdu.
Kafasında gideceği yeri netleştiren Seyit daha da hızlandı bu onun elinde değildi. İnci'ye çıkan bütün yollar sanki o adım atmadan ayaklarının altından kayıyor, herşey birlik olup ona yardım ediyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAHVE KOKUSU
Romansİnci; Adının anlamı gibi ; İstiridyenin için de hapis olmuş bir güzellik. Hayat denen bu orta oyununda, düşe kalka yürümeyi öğreniyor. Kimi zaman fırsatlar altın tepside sunulsada, bazende pençeleriyle söküp almayıda biliyor. İnci'nin bu hayat yolc...