İLK ÖPÜCÜĞÜMÜ ÇALDIN

80 72 12
                                    

İşte beklenen zaman geldi.
Koca bir zaman dilimini gece gündüz çalışarak geçiren Sarp ve İnci'ye tüm ilçe halkı yardım ediyordu.

Ne de olsa, eğer bu bir başarı hikayesi olacaksa tüm ailenin bir katkısı olmalıydı.

İnci hedefine doğru ilerlerken hafif panik ataklar geçirmeye başlamış. Bu atakları Seyit'le daha kolay atlatsada, Sarp'la kurduğu o yakınlığı hala kendi aralarında kuramamışlardı.

Sadece el ele tutuşup, sakinleşme anlarında bir kaç kere başını omzuna koyabilmişti. Bir seneyi aşan bu birliktelikte, Seyit İnci'ye yakınlaşmak istedikçe bunu bir türlü başaramıyordu.

İnci de ilk aşkının gözünde 'Kolay kız' olmak istemediği için buna cesaret edemiyordu. Çünkü ;Annesinin onu yetiştirirken söylediği cümleler beyninde dönüp duruyordu :
"Erkekler seninle ordadır. Herşeyi birlikte yaparsınız. Ama yapmasaydın der. Ellerini yıkayıp bütün pisliklerden arınır." ve buna benzer bir sürü şey.

Zavallı kadın tek başına yetiştirdiği kızını belkide böyle koruyacağını düşünmüştü. Üstelik birde eşinin ölmesi suçmuş, dul olmak suçmuş gibi... Dul kadın yaftası altında ezilirdi.

Hatta bir sır vereyim mi? İnci öpüşmekten deli gibi korkardı çünkü dudaklarının çürüyeceğini düşünürdü😅.

Sorun sadece bunlarda değildi. Her ne kadar Seyit'in sevgisine inansada eksik olan parçaları dolduramıyordu.
Bazen dünyanın en nazik insanı olurken, bazende kıskançlıktan gözü dönüyor ve kırıp dökmeden bırakmıyordu. Sonrada o kırık vazonun başında saatlerce ağlıyordu.

İnci'de onun gözyaşlarına kıyamayıp oturup dağılan kalbinin parçalarını onunla birlikte arıyordu. Aşk diye adlandırdıkları tutkallada tutturmaya çalışıyorlardı.

Zaten Seyit'in ikinci denemesi de tam bir faciayı. Bunu düşündükçe İnci , bukalemun gibi renk değiştiriyordu.

İnci'nin doğum günün de yine aynı yerde Seyit dillere destan sayılabilecek bir parti organize etmiş. İkisi için uyumlu kıyafetler ayarlayıp, İnci'nin kıyafetlerini evine kadar götürüp bırakmıştı.

İkiside o akşam film yıldızı gibi parlamıştı. Kıyafetlerine davranışlarına kadar herşey tasarlanmış bir film sahnesi gibiydi.

Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes alt katta partiye devam ederken, Seyit İnci'nin belini hafifçe kavrayarak "Başbaşa kalalım artık!" diyerek İnci'yi bahçeye çıkarmıştı.

O katta kimse olmadığı için ışıklar yanmıyordu. Dışardan gelen aydınlatmanın ışığı hafif loş bir hava yaratmış. Herşey o kadar mükemmel ilerliyordu ki, anı bozmamak için neredeyse nefes almayı bırakacaktı.

İnci'yi belinden iyice kavrayan Seyit ilk defa bu kadar yakınlaşmaştı. Teninin bütün sıcaklığını hissedebiliyordu. Neredeyse kafasını kaldırsa dudakları birbirine değecekti.

Seyit tuhaf tuhaf hareketler yapıyor, sanki boynu ağrıyor gibi kıvranıyordu. İnci olayı tam anlayamamış ve ona bakmamaya çalışarak dansa devam ediyordu.

Seyit artık pes edip kafasını biraz kaldırıp ofladı. Ne yapmaya çalıştığını ama beceremediğini anlayan İnci , birden başına kaldırıp gözlerini Seyit'e dikti. Aslında o an amacı sadece ona yardımcı olmaktı. Hatta neredeyse bir anda öpüverecekti onu.

"Öp işte burdayım" der gibiydi zaten tamda o anki duruşu. Ona bakan Seyit'e;
"Ne oldu neden öyle bakıyorsun? " deyivermişti fakat sesinin ne kadar soğuk, bakışlarının nasıl acıyla baktığının farkında değildi.

KAHVE KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin