İlk yıl İnci için her konuda zor geçti. Yaşadığı onca şeyden sonra tamamen bir boşvermişlik yaşıyordu.
Tatili geçirmek için ilçeye gitmiş ama Sarp'ın olmadığı heryer ve onunla ilgili söylentiler İnci'yi boğmuştu.
Baba Yusuf ve eşi İnci'ye konuşmak isteselerde başaramamışlardı. İnci'ye onları görmek için can atıyor olsa bile buna cesaret edememişti.
Arkadaşlarıyla biraz özlem giderip tatilin bitmesini beklemeden Derin'in yanına İstanbul'a gitti. Anneside bu kararına birşey diyememişti. Ferah ayrı geçen onca zamanın telafisini hayal ederken, İnci'nin böyle gitmesine bozulsa bile anlayabiliyordu.
Derin yaraların iyileşmesi, uzun zaman alır. Bu saatten sonra İnci ya tamamen içine kapanacak ya da boşlukta savrulacaktı. En azından burun tatili yatağa gömülüp geçirmesinden iyidir diye düşünüp sustu.
Bütün tatili Derin'le İstanbul'u karış karış gezerek geçirdi. Galata, Sultan Ahmet, avcılar, moda, taksim daha adını hatırlayamadığı bir sürü yer. Ama en çok kız kulesi'nin karşısında çay içmeyi sevmişti. Elinde tuttuğu sıcacık çay bardağı sanki Sarp'ın elleri gibiydi. O gittiğinden beri hiç kahve içmemişti.
Derin zengin bir ailenin tek kızıydı. Ailesi o kadar sevgi doluydu ki özelliklede babası, her sabah Derin'i nasıl kaldırıyorsa onada öyle sesleniyordu. Burda geçirdiği bir ay çok iyi gelmişti İnci'ye. Okulların daha açılmasına vakit olmasına rağmen Derin'in sevgilisiyle vakit geçirmek için erken dönüş yapmak istemiş, İnci de itiraz etmemişti. Başta onlarla takılsada Görkem'in sürekli ortama arkadaş çağırıp, çöpçatanlık yapması sinirini bozmuş bir bahane ile uzak durmuştu.
Derin de sürekli bu muhabbeti açıyor ama İnci bir şekilde konuyu kapatıyordu.
Okul etkinlikleri, geziler, kurslar derken zaten pek birşey düşünmeye de vakti olmuyordu. Bu sırada en yakın arkadaşı artık Enes olmuştu. En azından o İnci'ye biriyle görüşmesi için baskı yapmıyordu hatta gelen tekliflerde de çocukların ne serseriliği , nede tipsizliği kalıyordu. Ne garipti Enes bazen çok komik, bazende acı çeker gibi kıvranıyordu. Birlikte gece yürüyüşlerine çıkıyor, uzun uzun sohbetler ediyorlardı.
Yılbaşı partisi, kız kıza pijama partisi derken İnci iyiden iyiye alkol almaya başlamıştı. O çakır keyif olma hali hoşuna gidiyordu. Sigara içki derken annesine fazla yük olduğunu düşünüp iş aramaya karar verdi.
Bildiği bir iş olduğu için Cafe Bar, Cafe restorant olan yerle görüştü bir türlü olmadı. Sonunda sınıftan bir arkadaşı okuldaki herkesin takıldığı bir bardan bahsedip, oranında canlı müzik için birilerini aradığını söyleyince İnci derse bile girmeden hemen görüşmek için gitti.
Bar tam okul ve ev arasındaydı bu onun için çok büyük bir avantaj olabilirdi. Hergün gidip geldiği yolun hemen alt tarafında kaldığı için orayı hiç görmemiş olmasıda normaldi.
Yeni okul, yeni düzen, yeni iş ve yeni alışkanlıklar edinmiş yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Artık insanların o samimiyetsiz davranışlarına bile alışmış, yadırgamıyordu.
Herkes ders arasında kantinde toplandı. Derin, İnci ve Enes koyu bir sohbete dalmıştı. Hatta bir ara Enes'in elindeki tespihi alıp bir kaç artistik hareket yaptı gülüştüler.
İnci birden panikle;
"Ya Kontrbas çalmada hala eksiklerim var." diye yakındı.
"Çok az zamanım kaldı ya sınavı veremezsem."Enes;
"Valla cinim biz ressamız sana bizden fayda yok." dedi.O sırada arkalarında duran biri;
"Ben seve seve yardımcı olurum." demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAHVE KOKUSU
Romanceİnci; Adının anlamı gibi ; İstiridyenin için de hapis olmuş bir güzellik. Hayat denen bu orta oyununda, düşe kalka yürümeyi öğreniyor. Kimi zaman fırsatlar altın tepside sunulsada, bazende pençeleriyle söküp almayıda biliyor. İnci'nin bu hayat yolc...