TANIŞMA

79 73 6
                                    

Küçük çakıl taşlarına tekme atarak ilerledi sahile inen patika yolda, içinde büyük bir korku vardı. Bu kocaman şehre alışmak, okuldakiler ve ev arkadaşları herşey çok karışıktı. Hem aitlik hissi, hemde bunun tam tersi bir dürtü arasında gidip geliyordu.

İnsanlar ne kadar rahat burda, yani bu biraz fazla değil mi?

Mesela daha okulun ilk gününde ön sırada oturan çocuk; durduk yere ona dönmüş, sırasına kollarını koyup, kendinden emin bir tavırla;
"Ee tatlım kahvaltıda bana ne hazırlıyorsun?" dediğinde şaşkınlıktan dili tutulmuştu.

"Efendim.. Pardon? " deyince çocuk sırıtarak bakmıştı.

O an bütün sinirleri tepesine çıkmış; "Seni tanımıyorum, kimisin ki bu şekilde konuşuyorsun?" diyerek kızmıştı.

Aptal çocuk sanki çok tuhaf bir tepki almış gibi bide suratına aval aval bakıyordu.

Peki ya evdeki kızlara ne demeliydi?
Onlarla kaynaşmak için uğraşıp dursada ne zaman yanlarına gitse, ya başka odaya geçiyorlar yada hemen susuyorlardı. Hiç böyle hayal etmemiş ve hayal kırıklığına uğramıştı. O da genelde odasına çekiliyor bol bol Ferahla konuşuyordu. Onun uzaktan verdiği o destekte olmasa ne yapardı acaba?

Sahile vardığında kimsecikler yoktu. Güneş batarken her yer kızıla çalmış, denizin üzerindeki yansımasıyla şahane bir tablo sunuyordu. Sahil boyunca uzanan irili ufaklı taşlardan denizin dibine set oluşturulmuştu sanki; bu setin sağ tarafında medeniyet, sol tarafında ise küçük bir orman vardı.

Taşların üstüne oturup uzun bir süre sadece manzarayı seyretti eve gitmek istemiyordu. Sigarasından derin nefesler çekip, kendi kendine şarkı mırıldanıyordu.

Sarp ve Meral kafasının içinde dönüp duruyordu. Herşeyi o kadar karmaşık bir halde bırakıp okula gelmişti ki... Bu sakın ve huzur dolu ortamda kafasındaki tüm sesleri susturup,
rahatlamaya çalışıyordu. Taki orman tarafından öğrenci oldukları belli olan bir grup, şakalaşarak ona doğru yaklaşmaya başlayana kadar.

Karanlık ve orman İnci'nin derinlere attığı bir korkuyu ortaya çıkarıyor gibiydi. Damarlarından akan kanlar birer buz kalıbı gibi donup kalmıştı ve İnci her bir uzvunun şiştiğini hissediyordu

"Geçip gidecekler" diye kendi kendine telkinlerde bulunmaya başladı. Ani bir hareketle dikkat çekmemek adına hiç umursamıyormuş gibi oturmaya devam etti. Ama kalp atışları dışarıdan duyulacak kadar artmıştı.

Gerçektende öyle olabilir, geçip gidebilirlerdi taki gruptan biri biraz İnci'yi tanıyana kadar;
"Bu bizim vahşi değil mi?" dedi yanındakileri dürterek.

İnci çaktırmadan onlara bakıp kim olduklarını anlamaya çalışıyordu. Hay aksi şeytan bu derste ona laf atan çocuktu. Hani şu tanımadığı ve tanışma zahmetinde bulunmadığı ama evine gelmek isteyen serseri.

Herşey bu kadar saat gibi tıkır tıkır işlemek zorunda mı sanki? Diye düşünerek çantasını kapıp ayağa kalktığı anda çocuk;
"Hey! Biraz bekle sohbet edelim. " diye seslendi.

Yanındakiler gülmeye başladı. Sarhoş oldukları her hallerinden belliydi.
Kendini riske atmak istemeyen İnci gayet sakin;
"Seninle sohbet edecek değilim. " desede çocuk çok ısrarcıydı.
"Hadi ama seni bulmuşken bırakmayız."
Yanındaki çocuklardan biri ;
"Bundaki bu havalar ne ya? Okulda bile selam vermiyor." diye çıkıştı.

İnci konuşmakla baş edemeyeceğini anlayınca hızlı adımlar atarak ilerledi. Bir an önce uzaklaşmak iyi olacak, heryer de o kadar karanlık ki. "Akşam akşam bilmediğin yerde ne işin var?"diye söylenerek ilerliyordu.

KAHVE KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin