Jeongin yanından geçip giderken, Hyunjin sıktığı çenesi ile arkasından bakıyordu.
Sonunda Jeongin, Yeona'nın yanına ulaşarak hızlıca onu kucakladı. Sevgi dolu hir sarılmaydı onların ki, babası küçük kızın yüzüne öpücükler konduruyordu, küçük kızın minik kahkahaları eşliğinde.
Hyunjin ise arkalarında durmuş araladığı dudakları ve derin nefesleri ile soluklanmaya çalışarak onlara bakıyordu. Sakince yutkunmaaya çalışarak ellerini kumaş pantolonun cebinden çkarmadan yanlarına yürüdü.
Yeona, babası ile özlemini giderdikten sonra Hyunjin'i görmesi ile ona doğru koşmuştu. Hyunjin ise taviz vermeden tatlı ve gerçek bir gülümsemeyle kucaklamıştı küçük kızı.
Kız, tombul ve tatlı gamzesinin bulunduğu yanağını Hyunjin'e uzattığında, Hyunjin kıkırdayarak bir öpücük daha kondurmuştu.
Jeongin, ona dönerek baştan aşağı süzdü. Az önceki tavrından ötürü Hyunjin'in sinirini hâlâ atmaya çalışıyor olmasını beklemişti. Ama onun tek yaptığı Yeona'yı öpücüklere boğmaktı.
Bu görüntü ile iç geçirirken, Yeona'ya karşı ona olduğu kadar zalim olmayışına seviniyordu içten içe.
Jeongin onlara iyice odaklandığında bir anda bir şeyi farketti, şu an gerçek bir baba-kız gibi görünüyorlardı. Dudağının kenarı hafifçe yukarı doğru asılırken, kalbinin tuhaf çarpıntısı ile nefesleniyordu.
Hyunjin sonunda kıkırdamayı bırakmış kucağındaki küçük ile mutfağı doğru yürümüştü.
Arkasında bıraktıkları güzel gamzeleri ile gülümseyen adam ise, iki zaafının kalbinde yarattığı minik fırtınanın keyfine varıyordu.
Onları böyle görmeyi hep çok istemişti. Yeona doğduğu ilk andan itibaren bunun hayalini kurup durmuştu. Hyunjin ve o nasıl olur diye merak etmişti hep. Nasıl anlaşırlardı, çok eğlenirler miydi? Jeongin onlara çok koştular diye kızar mıydı? Eminim Hyunjin, Yeona ile çocuklaşırdı, diye geçirdi içinden. Ve sonra da Jeongin onlara tatlıca kızardı.
Fakat evet, bunlar fazla pembe rüyalardı. Onlar baba olmayı becerseler bile asla pembe panjurlu bir evde olamazlardı.
Jeongin yutkunarak odasının kapısına yöneldi.
Kimse aslında değişmez demiştim. Hyunjin değişmemişti, Jeongin onu önce anlatmış sonra sinirlendirmişti. Bunlar her zaman olan ve olacak şeylerdi, bu yüzden Jeongin tahmin etmekte zorlanmamıştı.
Fakat Jeongin de değişmemişti. Hâlâ hırslarına yenik düşebilecek kadar saftı. Bir o kadar da kirli.
Daima, Hyunjin ve Yeona'nın tanışacağı günü hayâl etnişti. Fakat tüm hayallerinde Hyunjin ile tartışıyordu. Bu yüzden dvranışları onu yanıltmıyordu.
Tam şu anda, Hyunjin'e gidip hemencecik söylemeliydi. Yeona bizim kızımız demeliydi. Fakat yapmıyordu işte. Onu ilk gördüğü, ilk öğrendiği an söylemeliydi. Onu üzmek uğruna belki olmayacak hatalar yapıyordu. Yarın ne olacağı bile belli değildi. Hiçbir şey garantisi yoktu, ama Jeongin yapmadı. Hyunjin'e söylemedi. Belki biraz daha acı çeker diye düşündü.
Odasına girerek bilgisayarına kurulmuş, aklındaki binbir düşünceyi def ederek işlerini halletmeye odaklanmıştı.
Bu sırada kapısı biraz zorlanarak, ve arkasından gelen bir kıkırtı ile açıldığında Jeongin umut dolu gözlerini oraya çevirdi. Yeona zar zor açtığı kapıya gururla gülümserken, Hyunjin onun bu haline gülmüştü.
Hızlıca Jeongin'in masasına adımlayarak önüne bir bardak bıraktı. Jeongin gözlerini ekrandan çekerek, üzerinden buhar çıkan çaya baktı. Tam bu sırada Hyunjin yüzünden gülümsemesini silmiş, sehpanın üzerinden aldığı dava dosyasına bakınmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ghosting | hyunin
Fanfiction[ hyunin mpreg story. ] Ben bir tek seni sevdim, ama en çok sana kırgındım Hyunjin.