lauv - who
Jeongin derin bir nefes alarak elini tozlu raflarda gezdirdi. Saat sabah dörde yaklaşıyordu, fakat Jeongin yine iş yerindeydi ve çalışmaya çalışıyordu. Çoğu zaman ağır ceza davalarıyla ilgilendiği için çok çalışması, bir anda öne çekilen duruşmalar için sabahlara kadar araştırma yapması gerekiyordu.
Elini bir klasörün üzerinde durdurup içini karıştırmaya başladı.
Son birkaç haftadır Hyunjin ile denk gelmiyorlardı. Bunda Yeona'ın anlattıklarının etkisi vardı tabiki. Jeongin, Hyunjin'in öğrendiğinin farkındaydı. Ve onunla yüzleşmekten deli gibi korktuğu için kaçıp duruyordu.
Fakat Hyunjin'de ondan farksız değildi. Karşısında gerçekten aptal aşık rolüne büründüğü adam, ona öyle büyük bir yalan söylemişti ki Hyunjin sadece altında ezilmiş kalmıştı. Ne diyecek, ne yapacak bilmiyordu. Kafası çok karışıktı bir kere. Jeongin bunu nasıl yapar, kendi bunu nasıl anlamaz.. Fakat hepsinden öte o küçük kızın kendi kızı olmasından bile öte, Jeongin çok büyük bir yalan söylemişti. Hyunjin en çok bunun sebebini merak ediyordu.
Yani, kim küçük bir kız çocuğunu saklayıp sonuna kadar tek başına büyütmek isterdi ki? Bu ona daha fazla sorumluluk ve zorluktan başka bir şey kazandırmazdı.
Hyunjin ayaklarını yere vurarak merdivenlerden inerken, Jeongin oralı bile olmamış dosyayı kucağına koyup bir başkasını aramaya koyulmuştu.
Hyunjin arşive girdiğinde gördüğü Jeongin ile duraklasa da o da alacağı belgeleri alıp çıkmak istemişti. Falat sonra yeniden duraksadı.
İkiside yetişkin insanlardı. Artık konuşmaları lazımdı, çocuk gibi birbirlernden kaçıp duramazlardı.
Jeongin aldığı dosyalar ile tam çıkmak üzereyken, Hyunjin tam arkasında durmuş çatık kaşları ile ona bakıyordu.
"Ne zaman söyleyecektin?" diye sorduğunda Jeongin nefesini tuttu. Bunu elbet soracağının farkındaydı, ama yine de hazırlıksız yakalanmıştı.
Elindeki dosyaları yanındaki masaya koyarak, gözlerini karşısındaki adama dikti.
"Yeona'nın bizim kızımız olduğunu ne zaman söyleyecektin Jeongin?" Dediğinde Jeongin de kaşlarını çattı.
"Bizim kızımız?" dediğinde, Hyunjin derin bir nefes almıştı. "Evet, bizim."
"Önceden böyle olduğunu düşünmüyordun." çenesi kasıldığında, Hyunjin'in dudaklarından bir 'hah' nidası dökülmüştü. "Sadece 22 yaşında yeni bir mezundum Jeongin."
"Ben sadece 19 yaşındaydım!" dediğinde Hyunjin kafasını iki yana sallamıştı.
"Neden tekrar aradağımda onu aldırdığını söyledin o zaman? Sikeyim ya! Çocuğumu benden sakladın!" Hyunjin, Jeongin'in üzerine doğru adımlarken, Jeongin duruşunu dikleştirip yüzüne bakmıştı.
"Doğuma sadece bir ay vardı ve ben sana birkaç haftaya söyleyecektim. Ama bil bakalım ne oldu? Bir anda ortalıktan yok oldun!" Hyunjin gözlerini kapatıp bekledi.
Çok kırgındı Jeongin'e, ve Jeongin'de öyleydi.
Jeongin, çocuğunu istemeyen bir baba ve ailesi ile karşı karşıya kalmıştı. Geçmişte yaşanılan, Hyunjin'in basite indirgediği şeyler de bu yüzden dokunuyordu içine. Önce Hyunjin istememişti Yeona'yı, sonra ise kendi ailesi, öz babası tarafından aşağılanmıştı çocuğu ile ve son darbe ise Hyunjin'in annesindendi.
Ama Hyunjin sadece yeni mezun olmuş bir gençken söylediği sözlerin yüzüne vurulmasını haksız görüyordu. O sırada ne hissettiğini bilemezdi ancak, o sözlerden hemen pişman olmuş her şeyi ayarladıktan sonra Jeongin'e tekrar biliyordu. Ama bu sefer de Jeongin ona palavralarını sıralamış ve çocuğu aldırdığını söylemişti. Sonrasında ise çocuk doğmuştu.
Hyunjin, Jeongin'e asla ulaşamamış, babası olduğu bebeğin yaşadığını bile öğrenememişti. Üstelik, yıllar sonra karşılaştıklarında bile aylar geçmesine rağmen gözünün önünde ona oyun oymamıştı. Belki de eğlenmişti, ve bu Hyunjin'i çok incitiyordu.
Yıllarca ufak bir bebeğin ölmesine neden olduğu düşüncesi ile kendini yiyip bitirmişti. Çoğu gece uykusuz kalmıştı, ancak şimdi aylardır karşısında olan bu adam gerçekleri geç olsa dahi söyleme zahmetine girmemişti.
"Yok olan sendin tamam mı? Yıllardır vicdan azabı çekiyorum ve seni arayıp duruyorum. Ama senin tek yaptığın her seferinde sana ulaşmamı engellemek!" Bir adım daha atarak yaklaştı ona.
"Gerçekten aşık olduğum adam mısın sen?" Diyerek küçümseyici bir bakış attı ona. Jeongin ise arkasındaki masaya yaslanmış kafasını eğmişti. Burnunu çekerek kızarık gözlerini ona dikti.
"Hâlâ bilmiyor musun?" dediğinde Hyunjin anlamadığı cümle ile şaşkınca ona baktı.
"Doğumdan sonra, sana ulaşamayınca ailene ulaştım. Çünkü kimlikte ikinci bir babaya ihtiyaç vardı." Gözlerini tekrar yere eğdi. Çünkü sanki birkaç yıl önce eziklenen Jeongin'in yerindeymiş gibi hissediyordu.
Karşısındaki Hyunjin'in güzel annesiydi ve Jeongin'i ağlatmak üzereydi sanki.
"Annen geldi." Dediğinde Hyunjin çenesini sıktı. Bu işin sonunu anlamıştı. "Yeji ile evlendiğini bu yüzden senin gelemeyeceğini söyledi. Kimlik işlerini bir şekilde halleti ve gitti."
Kafasını kaldırarak ona baktı tekrar. "Nasıl halletti bilmiyorum Hyunjin. Sadece, öyle küçük düştüm ki karşısında, bir daha Hwang ismini bile duymak istemedim. Önce sen yapmıştın onun yaptığını, sonra o yaptı. Nasıl hissettim biliyor musun? Kucağımda küçük bir bebekle öylece kalakalmıştım, üstelik ne mazundum ne de babam beni kabul ediyordu."
"Özür dilerim," diye ekledi ardından. "Belki de açsaydım telefonunu daha önce öğrenirdim, ya da hiç yalan söylememeliydim. Ama, senin ailenin, kendi ailemin yaptıkları ufak şeyler değildi ki." Jeongin karşısında ufaldıkça ufalmış, gözlerinden akan birkaç sakin damla ile kızaran burnunu gizlemek için kafasını eğmişken, Hyunjin'in beyni patlamak üzereydi.
Çok sinirliydi, çok öfkeliydi, çok kinliydi. Ama hepsinin yanı sıra, çok üzgün, kırgın ve mutluydu.
Elini Jeongin'in çenesine getirerek başını kaldırdı. Ellerinden birini yanağına çıkararak, baş parmağı ile göz yaşlarını silerken iç
çekmişti. Jeongin tüm bunları yaşamak için fazlasıyla küçüktü. Hiçbir zaman öyle olmadığını düşünse bile çok da kırılgandı. Tüm bu yaşadıkları öyle incitmiş ve yıpratmıştı ki onu, daha gencecik olmasına rağmen karnında taşıdığı bebeğe odaklanmıştı sadece."Teşekkür ederim." Dediğinde Jeongin anlamayarak yüzüne baktı.
Küçük bir çocuk gibi, büyük gözlerini Hyunjin'in yüzüne dikmiş, ondan kısa olan boyu yüzünden alttan bakıyordu ona.
"Bebeğimizi aldırmadığın, ve sadece yalan söylemiş olduğun için." Dediğinde Jeongin anlamamıştı. Çünkü bu yaptığı vicdanını rahatlatmış olsa bile ona kızmalıydı.
"Söylediğim hiçbir sözü geri alamam, özür dilememin ne kadar faydası olur bilmiyorum bu yüzden. Ama özür dilerim." diyerek sildiği göz yaşları ile gözlerine dikti gözlerini.
Jeongin hafifçe alt dudağını sarkıtmış ağlamak üzereyken, alt dudağını dişleyerek buna engel olmaya çalışmıştı.
"Onun babası olmak istiyorum." dediğinde sesi titriyordu. "Sadece beni sevmeni istiyorum." Jeongin gözlerini yumdu. Yanında yumruk yaptığı ellerini beline yerleştirerek, kafasını göğsüne yaslamıştı. Böylece sakince ağlayabildi orada bir süre. Çünkü buna gerçekten ihtiyacı vardı.
***
her ficimde karakterlere özür diletmek istemiyorum ama yaptıklarının mesuliyetini alıp özür dileyemene karakterlere nasıl benim yazdığım karakter diyebilirim ki 😬😬😬😬
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ghosting | hyunin
Fanfiction[ hyunin mpreg story. ] Ben bir tek seni sevdim, ama en çok sana kırgındım Hyunjin.