XIII

2.6K 306 184
                                    

The neighbourhood - fallen star

"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir." Demiş Tolstoy.

Jeongin de onları hikayesinin, birinin şehiri arkasında bırakıp giderek harcadığını ama yeni bir hikayeye adım attığını düşünmüştü.

Fakat yanıldığı çok şey vardı. İnsan hayatında bir kez severdi birini. Bir daha çok kişiyi öyle sevebilirdi elbette, fakat her seferinde hata yapmaktan kaçınır kendini gizler ve sonunda yine ilk gerçek sevdiği gibi sevemezdi.

En savunmasız sevgisini ancak birine harcayabilirdi. Bu yüzden daima ilk aşklar unutulmazdı. Aradan yıllar geçerdi, hisler solar ve yok olurdu. Ama yine de kimseyi öyle sevemezdi.

Ya da bu sadece birkaç aptal yazar ve Jeongin'in fikriydi.

Henüz gençliğinin baharında, hâlâ eskisi kadar yakışıklıydı. Fakat hayatında yıllardır kimse olmuyordu. Çünkü şu an elini tuttuğu küçük kız ona her zaman Hyunjin'i hatırlatacaktı.

Jeongin her zaman ona olan sevgisini hatırlayacak ve kaçıp durduğu için önce kendine, sonra da ona kızacaktı.

Fakat dedim ya, tüm mükemmel hikayeler bir şehre bir yabancının gelmesiyle de başlayabilir. Hyunjin'in şehrine de, Jeongin gelecekti. Aslında yabancı değil tanıdıktı. Yıllardan beri süregelen bir tanışıklıktı hatta. Fakat Hyunjin uzun süredir onda olmayan bu yabancı his ile şehrine bir yabancı gelmiş gibi olacaktı.

Jeongin Yeona'nın elini bırakarak el salldı ardından. Geçen gün Jisung'un çalıştığı yer ile anlaşmıştı. Hatta ortaklardan biri o kadar tatlıydı ki, Jeongin ile bakım evi bakmaya bile gelmiş ona önerilerde bulunmuştu.

Chan kesinlikle iyi ve yardımseverdı. Jeongin önceki iş yerinin aksine, ona bu tutum ile yaklaşan patronuna karşı çok sıcaktı. Fakat bugün ilk iş günüydü ve ister istemez gerilebiliyordu.

Bugün büro da çalışanlar ile tanışacak, hatta sanırsa diğer ortak ile de denk gelecelti. Ve bu onu gerçekten korkutuyor, diğer yandan geriyordu.

Bürodan içeri girerek, kartını cihaza okuttu ve güvenliğe selam vererek içeri adımladı.

Chan'ın ona bahsettiği odaya giderek deri çantasını masanın üzerine bıraktı ve odada gözlerini gezdirdi.

Cam kapısı olan ve duvarlarının biri dışında hepsi camdan olan odaya balarak derin bir nefes almıştı. Odanın arkası da, boydan boya camdı ve bu daha da ferah bir alan yaratıyordu Jeongin'e.

Gülümseyerek çantasının içinden bilgisayarını çıkardı, ve tabletini eline alarak toplantı odasına doğru adımladı.

Kendisini o kadar mutlu ve iyi hissediyordu ki, yüzünde güller açıyordu resmen.

Fakat bunun kısa süreceğinin elbet farkında değildi o an.

Yoldan geçip, onu ilk kez gören kişiler ona selam veriyor kısaca sohbet ederek tebrik ediyorlardı. Bu da Jeongin'i biraz olsun rahatlatıyordu.

Arkasından yaklaşan asistan ise Jeongin'e nerede oturacağunı söylemek için yanına ulaşmış bir şeyler mırıldanıyordu. Jeongin kafasını aşağı yukarı sallayarak gülümsedi, daha sonra ise girdiği toplantı odasında önüne döndü.

Tam o sırada başlamış bulunuyordu o mükemmel hikaye. Şehre bir yabancı gelmişti.

Jeongin karşısında duran kişi ile bir an bayılacak gibi hissetti. Bacakları titremeye başlamış, eli ayağı boşalmıştı resmen.

ghosting | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin