Selam canımın içleri :)
Size bugün uzun süredir üzerinde çalıştığım bir kurguyla geldim. Çok heyecanlıyım, hatta ilk defa bu kadar heyecanlıyım, kalemimin dışına çıkacağım çok güzel bir gençlik kurgusu olacak. O kadar özenle hazırlandım ki bu hikâye için karakterleri bile bir bir kendim seçtim, çok zor oldu ama hepsi içime öyle bir sindi ki ilk kez burada karakter fotoğrafları paylaşacağım.
Neyse hadi giriş bölümünü okuyun da bölüm sonunda görüşelim güzellerim :)
Keyifli okumalar ♡
.
.
.
GİRİŞ BÖLÜMÜ
"Bir ateşim yanarım, külüm yok, dumanım yok. Sen yoksan mekanım belli değil, zamanım yok."
Küçük notta yazan kağıdı dün geceden beri kaçıncı okumam ben bile sayamadım. Sıkılmadan, usanmadan defalarca kez okudum Ahmet Ümit'in İstanbul Hatırası romanından alıntı olan bu dizeleri. Nereden geldi, kim bıraktı bilmiyorum. Bana gelmiş olan ilk not bu değildi, bunun gibi onlarcası var elimde. Son olmayacağını da biliyorum. Bunu her kim yapıyorsa yapmaya devam edecek.
Biri var, her anımda yanımda olan, beni seven biri. Kim olduğunu bilmediğim ve hiçbir zaman öğrenemeyeceğim biri.
Öğrenemeyeceğim çünkü aramıyorum, aramıyorum çünkü... Boş versenize öğreneceksiniz zaten.
Göz ucuyla saate baktım, günümün başlamasına son iki dakikam vardı. Çekmeceme uzandım, küçük ahşap kutumu çıkarıp dün gece resitalde (Tek bir sanatçının tek bir çalgıyla verdiği konser.) piyanonun tuşlarının üzerinde bulduğum ve benim için bırakılmış olduğundan emin olduğum kağıdı kutudaki diğer kağıtların içine bıraktım, kutuyu da yerine koydum, yatağımdan çıktım. Sadece birkaç saniye sonra eğitmenin Valerie odamın kapısına birkaç defa tıklattı.
"Gelebilirsin Valerie." Derken aynaya doğru yürüdüm, pürüzsüz, bembeyaz cildime baktım. O sırada odanın kapısı açıldı, Valerie odaya girdi. Dönüp bakma ihtiyacı duymadım, topuklu ayakkabısının zeminde çıkardığı tok ses odaya girmeden bile gelenin o olduğunu anlamama neden olmuştu zaten.
"Bonjour Defne." Göz ucuyla ona baktım, her zamanki gibi asaletini koruyordu.
Tatlı bir tebessümün ardından "Günaydın Valerie." deyip aynaya döndüm. Fransızca konuşmayı sevmiyordum, o da bunu biliyordu ve sorun etmiyordu.
"Yine mi saçlarına bakıyorsun?" Diye sorduğunda bu aklımdan çıkmış olduğu hâlde gözlerim aynadaki yansımamın saçlarında gezindi, dudaklarımı büzdüm. "Bunlar da sana çok yakıştı." Dediğinde başımı sağa sola salladım, üzüntümü unuttum.
"Üzülmüyorum." Dedim, ellerim eskisinin aksine kısa olan saçlarıma gitti. "Kısa saçlarımı da sevdim." Deyip tebessüm etmeye çalıştım. "Hem bilirsin annem ne derse o." Sesimdeki burukluğa engel olamadım ve burada durup üzülmeye devam etmek istemedim.
"Elimi yüzümü yıkayacağım, kahvaltıya geç kalmak istemiyorum." Diyerek banyoya yöneldim.
"Kıyafetlerin geldi, yatağına bırakacağım." Valerie arkamdan bunu söylerken başımı sallamakla yetindim, banyoya girdim.
Elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım, sabah kremimi sürdüm ve geri kalan her şeyi halletmek için odadan çıktım. Duşumu dün geceden almıştım, buna ihtiyacım yoktu. Odaya döndüğümde yatağımın üzerindeki kıyafetleri gördüm, oraya gittim, elime aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Teen FictionYakamoz nasıl oluşur bilir misiniz? Denizde yolunu kaybetmiş, yalnız kalmış ve ışık saçan canlıların bir araya gelmesiyle, onların birbirlerine dokunmasıyla oluşur. Bu da bizim bir araya gelme, birbirimizin hayatına dokunma hikâyemizdi. Bu, beş kişi...