"Kırmızı Alarm..."

304 19 3
                                    






Nerede kalmıştık! Bol yorum ve vote bekliyorum canlarım...







Kendimi hiç olmadığı kadar mutlu hissediyordum. Annem ve babama kavuşmuştum. Bunu beni esir tutan adam yapmıştı. Bir süre için bu şehirde kalmaya karar vermişlerdi. Babam Marsilya'yı tanımak için ona bir şans vereceğini söylemişti. Aklım söz sahibi olmadan kalbim ona kendini vermişti. Artık kabullenmiştim. Ben bu adama deliler gibi aşık olmuştum. Bilgisayardan sevdiğim hareketli şarkıyı açtım. Hoparlöre bağlı olan bilgisayarın sesi bütün odayı inletiyordu. Yatakta dans edip zıplamaya başladım. Bugün ailemle birlikte zaman geçirecektim. Kalpli taşlı küpelerime takılan saçlarımı düzelttim. Dantelli ve kalp desenli geceliğimle fazla sevgi dolu görünüyordum. Marsilya duş almasını bekliyordum.

Yataktan inip dans etmeye başladım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Yataktan inip dans etmeye başladım. Şarkıyı bağıra bağıra söylemeye başladım. Giyinme odasına geçtim. Marsilya'nın giyeceği kıyafetleri alıp yatak odasına geçtim. O sırada Marsilya ile karşı karşıya geldim. Beline beyaz bir bir havlu sarılıydı. Bütün vücudu gözler önündeydi. Oldukça kaslı bir vücuda sahipti. İri cüssesi insanı korkutuyordu. Uzun boylu esmer bir adamdı. Fazlasıyla yakışıklıydı. Vücudunun bir çok yerinde ne anlama geldiğini bilmediğim dövmeleri vardı. Aslında bu dövmeler onu daha çekici hale getiriyordu. Siyah saçları nemli ve alnına dökülmüştü. Elimdeki kıyafetleri yatağın üzerine bıraktım. Geçip yatağa oturdum. Gülümsedi.

"Bugün çok neşelisin."

Saçlarımı geriye doğru aldım. Arkama yastığı koyup, yatak başlığına yaslandım. Uslu bir kız gibi davranmaya çalışıyordum. Yatağa yaklaştı. Bakışlarındaki arzuyu fark edince yataktan kaçmaya çalıştım. Ama başarılı olamamıştım. Bileğimden tutup beni kendine doğru çekti. Saçlarım yüzüne çarptı. Gözlerini kapatıp açtı. Diğer elini saçlarımın arasından geçirip ensemi tuttu. Beni sertçe öpmeye başladı. Ona karşılık vermekten kendimi alıkoyamamıştım. Varlığı Tanrı'ya iltifat mıydı? Yoksa kıyamet mi? Beni nazikçe yatağa yatırdı. Kapı büyük bir gürültüyle çalmaya başladı. Babamın sesini duymamla hızlıca geri çekildim. Marsilya oldukça sinirli görünüyordu. Yatağın ucundaki sabahlığımı alıp üzerime giydim. Marsilya eşofman takımını giyindikten sonra kapıyı açtım. Babam oldukça gergin görünüyordu.

"Günaydın babacığım. Bir sorun mu var?"

Babam başını içeriye doğru uzattı, onun önüne geçtim. Gerçekten bu adam yaşlandıkça huysuzlaşıyordu.

"Saat 11 oldu sizi kahvaltı masasında bekliyoruz. Ne zaman teşrif etmeyi düşünüyorsunuz?"

Arkama bakma fikri şu an içim hiç iyi bir fikir değildi. Babamı sakinleştirmek için onun yanağını öptüm.

"Babaların en tatlısı! Aron uyuyor. Onu uyandırıp, kahvaltıya geleceğim."

Babam hiçbir şey söylemeden merdivenlere doğru yürümeye başladı. Gözlerimi devirip kapıyı kapattım. Babam yetmezmiş gibi birde bu deliyle uğraşıyordum. Sinirle havluyu yere fırlattı. Neden hep arada kalan ben oluyordum? Onun yanına yaklaştım. Aramızdaki mesafeyi kapattım. Kollarımı boynuna sardım. Parmak uçlarımda kalktım.

"Aslında o senin gerçekte kim olduğunu bilse çoktan tutuklanman için her şeyi yapardı biliyorsun dimi Marsilya?"

Söylediklerim hoşuna gitmişti. Kahkahalarla gülmeye başladı. Belimi elleriyle kavradı.

"Benim için fark etmez meleğim. Sen benim kim olduğumu herkes iyi biliyorsun. Beni yakalamak o kadar kolay değil!"

Bu konuda kesinlikle haklıydı. Tanıdığım tek tehlikeli adamdı. Üstelik yalnızken bile kendini koruma konusunda çok başarılıydı.

"Bilmez miyim? Ama şimdi lütfen birlikte kahvaltıya inelim."

Marsilya'yı sakinleştirmek biraz zor olmuştu. Üzerimi değiştirdikten sonra birlikte kahvaltıya inmiştik. Sessiz geçen kahvaltı beni korkutuyordu. Babam çayından bir yudum alıp arkasına yaslandı. Gözlerini Marsilya'nın üzerine dikti.

"Aron senin ailende Latinlik var mı?"

Öksürmeye başladım. Yediğim lokma boğazıma takılmıştı. Annem suyu bana içirmeye başladı. Marsilya sinirlense de sakin kalmaya çalışıyordu.

"Hayır Bay David! Ailem tamamen Avrupa kökenli. Annem ve babam Fransızdı."

Aldığı cevaptan şimdilik tatmin olmuş gibi görünüyordu. Annemle birlikte kahvaltıyı masasını toplamaya başladık. Ada tezgahın üzerine tabakları bıraktım. Annem kahve makinesini çalıştırdı. Genellikle sabahları kahve içmeyi severdi. Sanırım mesleki bir alışkanlıktı. Babam eski bir belediye başkanı ve yerel bir yargıçtı. Annem de babam gibi adalet için çalışan bir savcıydı. Çok örnek bir aileden geliyordum. Hukuk okusam bile tercihlerim kesinlikle avukatlık falan değildi.

"Tatlım aranız nasıl Aronla?"

Neden üstüme taksit taksit geliyorlardı? Babamdan sonra sıra anneme gelmişti. Annem babam kadar kolay ikna olan biri değildi.

"Anne aramız oldukça iyi! Gördüğün gibi bana karşı çok nazik."

Annem hazır olan kahveyi kupa bardağa doldurdu. Mutfak masasındaki sandalyelerden birini çekip oturdu. Arkasına yaslandı. Uzun siyah saçlarını sol omzuna aldı. Koyu mavi gözleriyle içimi okur gibi bir hali vardı. Tabakları sudan geçirmeye başladım.

"Peki korunuyor musun? Henüz çok gençsin! Erkenden çocuk sahibi olmanı istemem."

Annemin söylediklerini duyunca tabaklar elimden düşmek üzereydi. Tabakları tezgahın üzerine bıraktım.

"Anne böyle bir şeyi nasıl sorabilirsin?"

Ellerini havaya kaldırdı, konuşmaya devam etti.

"Sana hamile kaldığımda babanla yeni çıkmaya başlamıştık. Korunmanı öneririm."

Babamla annemi o şekilde hayal etmek pek hoş değildi. Bu tuhaf düşünceyi zihnimden kovmaya çalıştım. Aslında adet döngüm düzeliydi. Korunma durumunu düşünmek istemiyordum. O! Hayır hayır! Ne o ne de ben korunmuyorduk. Bu tehlike hiç aklıma gelmemişti. Beynim bana kırmızı alarm vermeye başlamıştı.



Bu kurguya bayılıyorum! Sizinde okudukça seveceğimize eminim mutlu okumalar canlarım...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Marsilya; Canavarın KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin