"Bildiğim Tek Yol"

657 24 2
                                    







Multimedya müziği eşliğinde okumanızı tavsiye ederim...


Bir süredir bu esarete uyum sağlamaya çalışıyordum. Özel bir üniversitede eğitimime devam ediyordum. Adımı Sofia olarak değiştirmişti. Bir kaç gündür eve uğramıyordu. Onu merak etmiştim. Sürekli etrafımda adamlar ve evin çalışan kızları vardı. Pek fazla yalnız kalamıyordum. Öğlenden sonra dersim vardı. Ama okula gitmek istemiyordum. Kampüse ne zaman onun adamlarıyla gitsem insanlar benden kaçacak yer arıyordu. Onunla ilgili kafamda bir türlü cevaplanamayan soru işaretleri vardı. Marta benim ihtiyaçlarımı karşılan hizmetliydi. Kahvaltımı tepside hazırlayıp odama getirmişti. Ama canım hiçbir şey yemek istemiyordu. Kırmızı saten bluzumu düzelttim. Ten rengi siyah kenar detaylı iç çamaşırımı çekiştirdim. Süet koltuğa yüz üstü uzandım. Sağ kolumun üzerine çekemi koydum. Büyük camdan dışarıyı seyrediyordum. Dağ başında bir malikaneye hapsedilmiştim. Keyfim pek yerinde değildi.

Odanın kapısı çaldığında yerimden doğruldum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Odanın kapısı çaldığında yerimden doğruldum. Marta bitki çayımı ve tarçınlı kurabiyelerini getirmişti. Ona gülümsedim. Tepsiyi kahvaltının yanına bırakıp odadan çıktı. Bir kaç dakika sonra kapı tekrar açıldı.

"Marta kahvaltı yapmak istemiyorum. İstersen tepsiyi alabilirsin."

Marta'nın sessiz kalışı pek normal değildi. Kimin geldiğine baktığımda onunla göz göze geldim. Üzerinde beyaz bir gömlek vardı. Gömleğinin bir kaç düğmesi açıktı. Fazlasıyla kaslı ve iri bir yapıya sahipti. Dövmeleri ona asi bir tavır katıyordu. Kapıyı kapatıp yanıma geldi. Oturur pozisyona geçtim. Yanıma oturdu. Onu görmezden gelmeye çalışıyordum. Onun yüzünden başka odanın her tarafına bakıyordum.

"Günaydın Güz! Marta bana yeteri kadar beslenmediğini söyledi."

Yerimden kalkacağım anda iki eliyle belime sıkıca sarıldı. Beni kucağına aldı. Sol eliyle sıkıca belimi kavrarken sağ elini çeneme koydu. Başımı kaldırdı. Koyu kahverengi gözlerine baktım. Göz altları kızarmıştı, çok yorgun görünüyordu. Sanırım o da benim gibi pek iyi uyuyamamıştı? Sormak istiyordum. Neredesin, neden gelmedin diye? Ama cesaret edemiyordum.

"Neden benden kaçıyorsun?"

Çenemi tutan elini saçlarımın arasında dolaştırmaya başladı. Gözlerim dolmuştu, çok hassaslaşmıştım. Yüzünü boynuma gömdü. Kokumu içine çekmeye başladı. Gözlerimi kapattım, gözyaşlarımı serbest bıraktım. Yavaşça geri çekildi. Alnını alnıma yasladı. Elleriyle gözyaşlarımı sildi.

"Güz sorun nedir? Güzel gözlerine ağlamak yakışmıyor. Lütfen ağlama! Seni ne kadar özlediğimi tahmin bile edemezsin."

Ondan duyduğum bu itiraf karşısında şaşırmıştım. Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Büyük bir tutkuyla öpmeye başladı. Ona karşılık vermeye başladım. Onunla ilgili hiçbir şey bilmiyordum, bilmemenin ağırlığı altında ona teslim oluyordum. Ellerimi saçlarının arasından geçirmeye başladım. Canavarın bir kalbi olduğuna inanmak mı istiyordum? Bunu itiraf etmesi güçtü belki! Onun için önemli olmak istiyordum. Yavaşça geri çekilip, bana sıkıca sarıldı. Boynuma bir kaç kez öpücük bıraktı. Hissettiğim kadınsal duygulardan daha derin bir his içimde uyanmıştı. Çok tuhaftı? Bu beni yakınlık beni korkutmuştu. Geri çekilip ondan uzaklaştım.

"Birlikte kahvaltı yapalım mı?"

Gülümsedi, tepsiye uzanıp kucağına aldı. Ekmeğe bal sürüp bana uzattı. Elindeki ekmeği aldım. Bir kaç ısırık aldım. Ama o yemiyordu. Sadece beni izliyordu. Portakal suyu bardağını alıp ona içirdim. Çatalla ona peynir ve domates yedirmeye başladım. Pek iştahı yok gibiydi. Kahvaltı bittikten sonra tepsiyi masanın üzerine bıraktı. Sessizce yanımdan kalkıp odadan çıktı. Koltukta unuttuğu cep telefonunu görünce elime aldım. Annemi ve babamı çok özlemiştim. Onların sesini duymaya ihtiyacım vardı. Telefonunun şifresi vardı. Bir kaç kez girmeyi denediğimde başarısız olmuştum. Polisi aramak aklıma biraz geçte olsa gelmişti. Polisi aradım, operatöre bağlanmayı bekledim. Cam kenarına gidip bağlanmayı bekledim. Bir sürer sonra bir kadın cevap vermişti. Sessizce konuşmaya başladım.

"Lütfen bana yardım edin! Kaçırıldım, bir süredir esir tutuluyorum."

"Hanımefendi lütfen sakin olun. Kim tarafından kaçırıldınız. Bize bildiklerinizi anlatın lütfen."

Telefonu elimden çekip aldı. Hızlıca kapattı. Korkuyla duvara yaslandım. Ellerini duvara yasladı. Kaçmayı denediğim sırada buna engel oldu. Gözlerinin içine baktım. Gözlerim dolmuştu. Ama onun karşısında ikinci kez ağlamak istemiyordum. Erkeksi sesiyle fısıldadı.

"Sürekli güçlü durmaya çalışmak yeterince zor. Ama sana karşı güçlü durmaya çalışmak daha zor. Bir daha bunu sakın deneme Güz!"

Korkudan titrediğimi hissetmiştim, o şefkatli adam bir anda kaybolmuştu. Yine o soğuk ve karanlık adama dönüşmüştü. Gözlerimden bir kaç damla yaş süzüldü. Geri çekilip bana arkasını döndü. Odadan çıkıp, kapıyı gürültülü bir şekilde kapattı. Dizlerimin bağı çözülmüştü. Sanki bütün gücüm tükenmişti. Duvardan destek alarak yatağa ilerledim. Yatağa uzandım. Dizlerimi karnıma kadar çektim. Ağlamamı durduramıyordum. Çocukken bildiğim tek yol evimin yoluydu. O yolu tekrar yürüyebilecek miydim?



Yorum yapmayı unutmayın canlarım...

Marsilya; Canavarın KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin