"Bu Bir Savaş İse..."

843 43 2
                                    






Multimedya müziği eşliğinde okumanızı tavsiye ederim...




Hayatım risk altında onun esareti altına girmeye mecbur bırakılmıştım. Arabadan inmem için kapı açılmıştı. Kapıyı açan adama en sert bakışımı yolladım. Sahiplerinin nerede olduğunu gerçekten merak ediyordum. Hostesler jetin merdivenlerinde beni karşıladı. Sahte gülüşlerinden çok rahatsız olmuştum.

Jete bindikten sonra sakince ilerledim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Jete bindikten sonra sakince ilerledim. Tekli koltukta arkasına yaslanmış içki içiyordu. Giydiği beyaz gömleği dirseklerine kadar katlamıştı. Dövmeleri biraz ürkütüyordu. Gözleri gözlerimle buluştu. Soğuk ifadesi pek hoş değildi. Karşısındaki koltuğu oturmam için işaret verdi. Sakince oturdum. O sanki ben yokmuşum gibi tabletinden bir şeyleri inceliyordu. Hosteslerden biri yanımıza gelip, emniyet kemerlerimizi takmamızı söylemişti. Kollarımı birbirine bağlayıp hostesi duymazlıktan gelmeye çalışıyordum. Hostese uzaklaşması için işaret verdi. Viski bardağını öfkeyle koltuk kenarına bıraktı. Yerinden kalkıp bana yaklaştı. Eğilip emniyet kemerimi bağlamaya başladı. Onunla bu kadar yakın olmak vücut ısımın yükselmesine neden oluyordu. Adam yürüyen seksilik şubesiydi. Emniyet kemerini bağladıktan sonra geri çekilip tekrar yerine oturdu.


Yarım saatlik sessizlik içindeki derinlik artık beni bunaltmıştı. Rico'nun başına ne gelmişti?

"Bay Marsilya iletişimimiz pek başarı değil. Ama Rico'nun durumunu öğrenmek istiyorum."

Soğuk dağların efendisi tek kaşını havaya kaldırdı. Koyu kahverengi gözlerindeki anlamı bir türlü çözemiyordum. Adamın da zaten pek çözülmeye niyeti yok gibiydi. Yüzü çok güzeldi. Kusursuz ve dayanılmaz onu tanımlayan en doğru sözcükler olabilirdi.

"Sevgilini bu kadar değer vermen fazla sinir bozucu küçük kız?"

Tanrım! Bu adam delirmiş olmalıydı. Kaşları çattım, gerçekten öfkelenmeye başlamıştım.

"Siz ne had bilmez bir adamsınız! O benim kız kardeşim gibi!"

Söylediklerime biraz şaşırmış olsa da belli etmeyeye büyük özen gösteriyordu. Telefonumun elimden alınmıştı, babama nasıl ulaşacağımı bilemiyordum?

"Açık olmam gerekiyor Güz! Seni bir süredir aklımdan çıkaramıyorum. Bu tuhaf takıntımı nasıl aşacağımı bilemiyorum."

Hostesin hazırladığı kahve berbattı, kahve fincanını önümden ittim. Sevgili sapığımın yüzünde belli belirsiz ilk kez bir gülümseme görmüştüm.

"Neden bir psikologdan yardım almıyorsun? Belki de derinlerinde yatan başka nedenler vardır?"

Viskisini yudumlamaya devam ederek sorularımı cevapsız bırakmayı tercih etti. Gerçekten çok hareketli bir gün olmuştu, kendimi çok yorgun hissediyordum. Gözlerimi kapatıp, uykuya teslim oldum.

Gözlerimi açtığımda bir arabanın içindeydim. Gözlerimi ovuşturup yerimden doğruldum. Özel lüks vip bir aracın içindeydik. Bay Buzlar Kralı, telefonla konuşuyordu. Elinde bu kez gazlı bir içecek vardı. Hayret! Bu adam normal insanların içeceklerinden de tüketebiliyordu. Dağılan saçlarımı düzeltip, dağınık bir şekilde topladım. Telefonu kapattıktan sonra cebine koydu. Biz en son jetteydik? Şimdi nereye gelmiştik?

"Biz neredeyiz?"

Yine cevap vermemeyi seçti, sürekli beni görmezden gelmesi canımı sıkıyordu. Uzanıp elindeki içeceği aldım. İçmeye başladım, ananaslı içecek gerçekten oldukça lezzetliydi. Dikkatlice beni izliyordu. Beyaz gömleğimi çıkardım. Kısa beyaz  bluzumu düzelttim.

"Gömleğini üzerine giysen iyi olur. Nerdeyse gelmek üzereyiz. Adamlarımın seni bu şekilde görmesini istemiyorum."

Camdan dışarıya baktığım zaman,ormanlık bir yolda ilerliyorduk. İçten içe korksamda bunu ona göstermek istemiyordum. Onun yanına oturup, kolundaki saate baktım. Saat sabah 7 civarıydı. Büyük demir kapılar açıldıktan sonra araba büyük bir avlunun içinde durdu. Arabanın kapısı açıldıktan sonra birlikte arabadan indik. Karşımdaki malikaneyi görünce şaşkına dönmüştüm. Bu nasıl bir zenginlikti? Ormanın ortasında saklanan cennet gibiydi. Marsilya elimi sıkıca kavradı. Büyük süs havuzunun önünden geçtikten sonra evin beyaz cam kapıları açıldı. Malikanenin büyük camları vardı. Çok camlı bir evde kim yaşamak isterdi ki?

Malikanenin kapısını açan hizmetli kızlar bu durumdan pek hoşlanmış gibi değillerdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Malikanenin kapısını açan hizmetli kızlar bu durumdan pek hoşlanmış gibi değillerdi. İçerisi ağırlıklı olarak krem rengi hakimdi. Böyle siyah seven bir adama göre fazla zıttı. Birlikte koridorda ilerledikten sonra büyük ihtişamlı bir salona geçmiştik. Evim tavanı çok yüksekti. Gümüş rengi ihtişamlı bir avize ile aydınlatılmıştı. Beni kendine doğru çekip aramızdaki mesafeyi kapattı. Elleriyle belimi sıkıca kavradı. Bu yabancı adamla aramda içten içe bir savaş vardı. Belki bir yabancı olduğu içindi, belki de ben yabancı görmek istediğim içindi! Teninden yayılan erkeksi kokusu zihnimi bulanmasına neden olmuştu. Kulağıma doğru yaklaşıp sessizce fısıldadı.

"Uslu bir kız olacağını umuyorum kahve çekirdeği! Yeni evine hoşgeldin."

Yüzünü bu kez boynuma gömdü. Kokumu içine çektikten sonra yakıcı bir öpücük bıraktı. Geri çekilip beni serbest bıraktı. Sarsıldığımı hissetmiştim. Ellerini pantolonun cebine koyduktan sonra arkasını dönüp uzaklaşmasını izledim. Bu bir savaşsa bunun tek bir galibi olucaktı!




Bölüm ve karakterler hakkında yorum yapmayı unutmayın. Canlarım desteklerinizi bekliyorum...

Marsilya; Canavarın KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin