"Acılara yürüyor korkmuyorum.
Arada bir kalbini yokluyorum.
Cennetten çiçek mi topluyorum?"
İsmimi de içinde bulunduran şarkıyı söylerken gözümün içine bakan erkek kardeşimin koluna hafifçe vurdum. Gergindim, bunu ona çaktırmamaya çalışıyordum ancak adımlarım geri geri gidiyordu resmen. 5 dakikalık bir yolumuz kalmıştı ve ben daha oraya varmadan evime dönmek istiyordum.
"Çiçeğim," diyerek beni kolunun altına alan kardeşimin yüzüne baktım. Boyu benim boyumu geçtiğinden beri kendisine söz dinletmek iyice zor hale gelmişti. Çoğunlukla iyi anlaştığımız için bir sorun yaşanmıyordu ancak bazen aşırı sevgisi halinde kendimi savunmak zorunda kalıyordum. "Sence yengem o müthiş kurabiyesinden yapmış mıdır?"
"Bilmem," diye mırıldandım. Amcamın evine gidiyorduk, bizim evin birkaç sokak ötesinde yaşıyordu. Amcam şehir dışından yeni dönmüştü ve biz de hoş geldin demek için onu ziyarete gidiyorduk. Geldiği gün sınavlarımız olduğu için annem ve babamla gidememiştik. Bu yüzden erkek kardeşimle ikimiz gidiyorduk.
"Eğer o kadar çok seviyorsan ben de sana yaparım," dediğimde yanağımı hunharca sıktı. Kollarından zorlukla kurtuldum. Amcamın evine gitmeyi sevmiyordum. Yengem çok tatlı bir kadındı, geldiğimiz zaman bizi samimiyetle karşılardı ancak amcam...
Yutkunup düşünmemeye çalıştım. Cem yanımdaydı, yalnız gitmeyecektim. Yengem de oradaydı hem. Bir şey olmazdı.
Nihayet amcamın evine geldiğimizde Cem, dış kapının ziline basmıştı. Birkaç saniye bekleyişin ardından kapı açıldığında içeriye girdik. Merdivenleri ağır ağır çıkarken fark etmeden iki elimi yanımda yumruk yapmıştım. Cem, biraz önümden ilerliyordu. Kapıya bu kadar hızlı vardığı için ona kızmak istesem de buna hakkım olmadığını biliyordum.
Derin bir nefes aldım. Gerçekten de bu ziyareti yapmak istemiyordum.
Yengem, kapının ziline basmamıza kalmadan kapıyı açtı ve bizi her zamanki sevecen ifadesiyle karşıladı. "Hoş geldiniz," dediğinde ister istemez gülümsedim. Yengemi gerçekten de seviyordum. Toplamda 3 yengem vardı ve kalan ikisinin yanında büyük amcamın karısı olan bu yengem gerçekten de melek kalıyordu.
Ayakkabıları çıkarıp içeriye girdiğimizde yengemin biraz arkasında dikilen amcamı görmüştüm. Göz göze geldiğimizde yüzümün soğumaması için üstün bir çaba harcadım. Gözlerine bakarken 'bana ne yaptığını biliyorum' ifadesinden kurtulamıyordum. Ama bu, hep bir şüphe olarak kalacaktı içimde. Sonsuza kadar kimseye anlatmayacağım bir sır...
Çocukluğuma dair çoğu anımı hatırlamazdım. En azından önemli anlarda ne giydiğime kadar detaylı bir şekilde hatırlamazdım ama o günü hatırlıyordum. Henüz 10 yaşındaydım. Birkaç sokak ötedeki evimize yeni taşınmıştık ve amcamın evindeydik. Amcam, babamla balkonda tavla oynuyordu.
O balkona neden gittiğimi hatırlamıyordum, orası zihnimde bulanık kalmıştı. Muhtemelen babama ne zaman eve geçeceğimizi sormak için gitmiştim. Amcam uzun ve yapılı bir adamdı. Ayağa kalktığında babamın görüş açısını kapatabilir, beni görmesini engelleyebilirdi.
Bana o şekilde dokunduğunda babam görmemişti.
Ne kadar rahatsız olduğumu çok net hatırlıyordum. Ne giydiğimi çok net hatırlıyordum. Üstümde sarı bir tişört vardı. O sıralar henüz ergenliğime girmemiştim ve iç çamaşırlarım yalnızca külot ve atletten oluşuyordu. Onların dışında bir şey takmıyordum, gerek yoktu. Göğüslerim küçük ve gelişmemişti.
Giydiğim tişörtün üzerinde bir kedi deseni vardı, kulakları pullarla kaplıydı ve henüz gelişmemiş göğüslerimin üzerinde duruyordu. Amcamın eli tam da o pulların üzerindeydi. Kedi kulaklarının üzerinde...
Tiksinmiştim. Bir daha pullu, püsküllü veya o bölgemi öne çıkaracak herhangi bir şey giymek istememiştim. Giymemiştim de. Ne olduğunu anlayamamıştım, 10 yaşındaydım. Aklım kesmemişti ancak hissetmiştim. Kendimi çok kötü hissetmiştim.
Ve işin kötü yanı hâlâ şüphe içerisindeydim. Ya niyeti o değilse? Ya o amaçla dokunmamışsa?
Ama bakışlarını görmüştüm işte. O iğrenç bakışlarını...
Kapı önündeki selamlaşmamız bittiğinde içeriye doğru geçtik. Amcam, Cem'le kafasını tokuşturup selamlaşırken onun yanından kaçmak istedim ancak yapamamıştım. Eğilip yanaklarımı sulu sulu öptüğünde ağlamak istiyordum.
"Hoş geldiniz, çocuklar," dediğinde ağzımın içinde 'hoş bulduk' gibi bir şey geveledim. Oturma odasına gittiğimizde yanıma oturması riskini alamayacağım için tekli bir koltuğa geçtim.
Belki de ben yanlış anlıyordum. Babamın abisi böyle biri olamazdı. Yeğeniydim ben onun ve o zamanlar sadece 10 yaşındaydım. Öyle bir niyeti olamazdı. Bana dokunuş şekli hoş değildi, evet ama o amaçla yaptığı anlamına da gelmezdi. Bakışlarını da yanlış yorumlamış olabilirdim. Amcam bana bunu yaşatmış olamazdı.
"Çay koymuştum üzerine, içer misiniz?"
Cem, bana baktığında mecburen "Olur," demiştim. Bir bardak içip kalkmayı planlıyordum. Amcam, gözlerini üzerime dikip sordu. "Okul nasıl gidiyor?"
"Güzel."
"Üniversite için hangi şehri tercih edeceksin?"
"Ankara," dedim hiç düşünmeden. Amcam, keyifle güldükten sonra sordu. "Ne var Ankara'da bu kadar?"
Sen veya herhangi bir akrabam yok, diyemezdim.
Araf orada, diyemezdim.
Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirip mecburen vermek zorunda olduğum cevabı verdim. "Güzel üniversiteler var."
Ve bir an önce bu ziyaretin bitmesi için içten içe dua ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
0 RH (-) | Texting
Short StoryHerkesin kendine partner seçerken birtakım kriterleri vardır. Bu kriterlerin kimi fiziksel özellikleri içerirken kimi de karakter özelliklerinden oluşur. Ancak benim kriterlerim ne fiziksel ne de karakter özelliklerine dayanıyordu. Yalnızca bir krit...