24- Araf'ın Kolları Arasında

24.1K 2.4K 488
                                    

Kollarımı göğsümde birleştirmiş, yüzümdeki kocaman sırıtışla televizyona bakarken aklımdan Araf'la olan konuşmalarımı geçiriyordum. Şu anda aynı şehirde nefes alıyor olmamız çok güzeldi. Belki onu görürüm diye şehrin merkezindeki sokaklarda saatlerce yürümüştüm ancak henüz rastlamamıştım. 

Ama hissediyordum. Çok yakında onu görecektim.

Fatma Teyzeden yükselen onaylamaz seslerle gözlerimi kırpıştırıp televizyonda kavga eden gelin ve kaynanaya baktım. En yakın arkadaşım 75 yaşında, dünyalar tatlısı bir kadındı. Kendi babaannemi hiç tanımamıştım, ben henüz 2 yaşındayken vefat etmişti. Beraber bir fotoğrafımız olsa da hiçbir anımız yoktu. Bu yüzden Fatma Teyzeyi kendi babaannemmiş gibi severdim.

Onu sık sık ziyaret eder, onunla Gelinim Mutfakta izler, fasulye ayıklar, sarma sarar ve devamlı unutup durduğu tansiyon ilaçları konusunda hatırlatmamı yapardım. Aslında onun özel bakıcısı gibi bir şeydim.

Eşi birkaç sene önce vefat ettiği için yalnız yaşıyordu. Çocuklarının evlerine gidip düzenlerini bozmak istememişti. Büyük oğlu onu huzurevine yerleştirmek istemişse de Fatma Teyze bunu kabul etmemişti. Kendi evinde oldukça rahat olduğunu ve kendi bakımını sağlayabildiğini söylemişti ki bu da doğruydu. 75 yaşında olmasına rağmen gençlerden epey dayanıklıydı. Ben de onu her gün ziyaret ediyor, ona arkadaşlık ediyordum.

"Şu gelindeki dile bak, pabuç gibi. İyi ki böyle bir gelinim yok."

"Valla öyle kaynanaya öyle gelin, Fatma Teyze. Kız az bile ediyor kaynanasına. Benim öyle kaynanam olsa çok daha beterini yapardım."

Fatma Teyze, söylediklerime güldükten sonra televizyonun sesini biraz daha açtı. Kulakları iyi işitmiyordu, bu yüzden televizyonun sesini benim kulaklarımı patlatacak kadar fazla açıyordu. İlk birkaç dakika kulaklarım bu yoğun ses karşısında isyan etse de zaman içinde alışıyordu.

"Sen böyle fenalıklar etmezsin, bilirim ben seni." 

"Sana etmem. Çünkü sen bana hep çok iyi davranırsın. Ama kaynana gözüyle değil de gelin gözüyle bak, Fatma Teyze. Böyle kaynanan olsun ister miydin?"

"Benim kaynanam bundan daha beterdi," dedi Fatma Teyze. Örgüsüne devam ederken birbirine çarpan şişlerin çıkardığı ses kulağıma çok tatlı geliyordu. "Yaptığım hiçbir işi beğenmezdi. Her şeyim yetersizdi onun için. Ama işte büyüğümdü, mecburen sustum. Bizim zamanlarımızda böyleydi." 

"O zamanlar için bir şey diyemem. Ama kaynanam ben evliyken oğlunun daha güzel bir kadınla olması gerektiğini söyleseydi herhalde katil olurdum."

Fatma Teyze tekrar kıkırdadığında ikimiz de televizyona geri dönmüştük. Fatma Teyzenin kafasını hafifçe eğmiş bir şekilde, örgüsünü örmeye devam ederken başını bir sağa, bir de sola yatırdığı gözümden kaçmamıştı. "Ne oldu Fatma Teyze? Boynun mu ağrıyor?" diye sordum.

Fatma Teyze, kafasını hafifçe salladı. "Sabah kalktığımdan beri böyle."

"Bakayım," dedikten sonra elimi boynuna götürmüştüm. Kasları çok sertti. "Kas gevşetici var mıydı evde?"

"Bilmem, ne varsa buzdolabının üzerindeki poşettedir."

"Bulursam onunla bir masaj yaparım, iyi gelir belki."

"Hiç zahmet etme kızım."

Onu duymazdan gelip yerimden kalktım ve Fatma Teyzenin mutfağına doğru ilerledim. Masanın önündeki sandalyelerden birini buzdolabının önüne çektiğimde sandalyeye çıkmıştım. Aslında boyum kısa değildi, orta boyluydum ancak Fatma Teyzenin buzdolabı kapaklı bir dolabın içerisindeydi ve ilaç poşetini de en dibe koymuştu. Bu yüzden yanlardan uzanamıyordum.

Kolumu uzatıp ilaç poşetini aldığımda sandalyeden inmeden içindekilere bakmaya başladım. Tansiyon ilaçları, ağrı kesiciler, çeşit çeşit ilaçlar ve kremler... En sonunda kas gevşeticiyi bulduğumda poşeti ait olduğu yere bırakmak üzere kolumu uzattım. O sırada mutfak kapısının oradan hem yabancı hem de tanıdık gelen bir ses duymuştum.

"Sen kimsin?"

Omzumun üzerinden arkaya baktığımda gördüğüm yüz, heyecandan tökezlememe neden olmuştu. Bir an için bir sandalyenin üzerinde olduğumu unutmuştum. Gözlerimi sıkıca yumarak düşüşümü hafifletmek adına bir yol ararken buna gerek kalmadan iki güçlü kol bedenime sarılmış ve beni sıkıca kavramıştı.

Gözlerimi yavaşça açıp bana şaşkınca bakan kahvelerde kayboldum. Onun yüzünü ilk kez canlı olarak karşımda görüyordum. Onun yüzünü ilk kez bu kadar yakından görüyordum. Kalbim, fark ettiğim gerçekle tekledi.

Araf'la sadece aynı şehrin havasını solumuyorduk. Aynı evin havasını soluyorduk. Hatta yakınlığımızı göz önünde bulundurduğumda...

Birbirimizin kokusunu soluyorduk.

0 RH (-) | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin