Araf
Telefonumu ceketimin cebine koyarak ceketimi elime aldım ve odamın çıkışına doğru ilerledim. Cennet'in montu dolabımın içindeydi. Babaannem ona montunu burada unuttuğunu söylemesin diye göz önünden kaldırmıştım. Zaten babaannem de konuyu tamamen unutmuştu.
Cennet'in ondan haberdar olduğumu bilmesini istemiyordum. Belli ki kendisini yüzleşmek için hazır hissetmiyordu ve onu korkutmaktan çekiniyordum. Bu yüzden umut verici laflar ediyor, kendi isteğiyle bana gelmesi için onu cesaretlendiriyordum. Sonrasında aklından zoru olan bu kızla ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu ama her şey daha güzel olacaktı. Onun bana gelmesi yeterdi.
Odadan çıkıp oturma odasındaki babaanneme ve anneme arkadaşlarımla buluşacağımı söylemeye gittiğimde ikisini yerde oturup sarma sararken görmüştüm. Annem, babaannemin nasıl sardığına bakıyor ve onun gibi yapmaya çalışıyordu.
"Yok, anne. Olmuyor. Senin gibi ince saramıyorum bir türlü." Annem söylendiğinde babaannem gülmüştü. "Kızım, öyle ya da böyle bu sarmalar yenecek mi? Yenecek. Ne gerek var ince sarmana? Benimki el alışkanlığı."
Nihayet bakışları bana döndüğünde annem, sormuştu. "Araf, otur da yardım et bize. Hadi."
"Aslında bugün arkadaşlarımla buluşacaktım."
"Fatma Teyze, tatlı kaşığı bulamadım. Çay kaşığı olur mu?" Cennet, oturma odasından içeriye girdiğinde omzumun üzerinden ona bakmıştım. Elindeki çay kaşığını kaldırmış, babaanneme bakıyordu. Kalbim heyecanla sıkışırken gözlerimi ondan alamamıştım.
Mavi gözleri ve uzun, kıvırcık saçlarıyla tam bir güzellik abidesiydi.
Benim banyo yaptığım zaman diliminde gelmiş olmalıydı çünkü ne onu görmüş ne de sesini duymuştum. Gözleri kısa bir süreliğine benimkilere değdiğinde karnıma yumruk yemiş gibi hissetmiştim, nefesimi kesiyordu ve bunu nasıl yaptığına dair en ufak bir fikrim dahi yoktu. İşin komik tarafı onun da bundan haberi yoktu.
"Olur kızım, gel otur." Cennet, babaannemin yanındaki yere kurulduktan sonra önüne bir lahana çekmiş ve babaannemin masanın ortasına koyduğu sarma içinden çay kaşığıyla bir miktar alarak lahananın üzerine bırakmıştı. Bana bakmamak adına nasıl kendini sıktığını şimdi görebiliyordum. Ancak onun anonim olduğundan habersiz olduğum sıralar bu çabasını hiç fark etmemiştim.
"Araf? Sen çıkmayacak mıydın?"
Annemin sorusuyla silkelenip başımı ona çevirdiğimde bunca zamandır Cennet'i izlediğim gözünden kaçmamıştı. Gözleri parlıyordu resmen. Elimdeki ceketi bir kenara bırakıp "Yok ya," dedim. "Vazgeçtim, ben de oturup sizle sarma saracağım."
"Hani arkadaşlarınla buluşacaktın? Niye vazgeçtin?" Babaannemin sorusuyla bakışlarımı ona çevirdiğimde annemle birbirlerine dönüp gülümsediklerini görmüştüm. İkisi de çok fena kadınlardı ancak niyetimi gizlemek gibi bir niyetim de yoktu zaten. Bir de Cennet kafasını lahanadan kaldırıp ona nasıl baktığımı görse çok güzel olacaktı ancak inatla sarmaya odaklanmıştı.
"Çoğunu ben yiyorum zaten. Bari yapım aşamasında bir katkım olsun, değil mi?"
"Öyle tabii," dedi babaannem. Sırıtarak anneme bakmıştı. Cennet'in yanındaki boş yere oturup önüme bir lahana çektiğimde sarmanın içindeki kaşıklardan birine uzanmıştım.
"Yanlış koyuyorsun," diyen Cennet'in sesiyle ona baktım. Bakışlarını bana çevirmeden konuşuyordu. "Pürüzsüz tarafı altta olacak."
"Öyle mi?" dedikten sonra lahanayı çevirdim. "Oldu mu şimdi?"
Cennet, kafasını onaylarcasına sallayıp yeniden önündeki lahanaları dünyanın en önemli işiymiş gibi incelemeye başladı. Ben de annem ve babaannemin önünde olduğumuz için bakışlarımı daha fazla onun üzerinde tutmamıştım. Sarmanın içindeki kaşıklardan birini alıp biraz koydum ve kenarlardan kapatıp sarmaya başladım.
"Maşallah," diye konuşan babaannemle ona baktığımda babaannem, koluyla annemi dürtmüştü. "Oğluna baksana, senden maharetli. Kalem gibi sardı mübarek."
"Anne ya," diyerek mızırdandı annem. "Hani ince olması önemli değildi?"
"Üzülme annem, ben sana öğretirim," dediğimde Cennet'in kıkırdadığını duymuştum. Göz ucuyla yüzünü aydınlatan gülüşüne baktım. Bir süre sessizce sarma sarmaya devam ederken önüme başka bir lahana çekip sarmanın içindeki kaşığa uzandım. Yalnızca bir kaşık vardı, diğer ikisi annem ve babaannemdeydi.
Cennet'le eş zamanlı uzandığımızda ellerimiz birbirine çarpmıştı. Cennet, elini anında çektiğinde kaşığı almıştım. Saniyelik bir şekilde yüzüne baktığımda gerildiğini görmüştüm. İçim acırken çenemi sıkıp önümdeki işe odaklandım. Yanlışlıkla elim çarpmıştı ancak gerildiğini görmek beni feci şekilde rahatsız ediyordu.
Neden temastan hoşlanmıyordu? Herkes teması sevmek zorunda değildi, bunu anlayabilirdim ancak bilinçli bir şekilde elimi değdirmemiştim ve o bile irkilmesine sebep olmuştu. Suratındaki ifade heyecandan değildi. Altında yatan bir neden vardı ve ben hem bu nedeni merak ediyor, hem de öğrenmek istemiyordum.
Cennet "Ben başka kaşık alıp geleyim," diyerek ayaklandığında elimdekini sarmayı yeni bitirmiştim. Tencereye dizip Cennet oturma odasından çıktıktan sonra konuştum. "Ben de tuvalete gidip geleceğim."
"Git tabii oğlum, git." Annemin imalarına göz yumarak ayağa kalktım ve yerde bağdaş kurarak oturmaktan uyuşan bacaklarımı uzattım. Oturma odasından çıktığımda mutfağa doğru ilerlemiştim. Cennet, çekmecede küçük kaşık arıyordu. Daha doğrusu çekmeceyi açmış, içine dalgın dalgın bakıyordu.
"Cennet?" dediğimde silkelenip bana döndü ve eşsiz güzellikteki mavi gözlerini gözlerime çevirdi. Mutfağın ortasında dikildiğimde eline bir kaşık almıştı.
"O fazla büyük değil mi?" diye sordum çenemle elindeki yemek kaşığını işaret ederek. Cennet, elindeki kaşığa bakıp "Evet," diye mırıldandı. Yerine bırakıp başka bir çay kaşığı aldığında mutfağın çıkışına doğru yönelmişti. Önüne geçme isteğimi bastırdım, yine ürkmesini istemiyordum ancak bir yandan da konuşmak istiyordum. Bu yüzden yeniden "Cennet?" demiştim.
Kafasını hafifçe kaldırıp gözlerime baktığında cebimden telefonumu çıkarıp ekranını açtım ve onu biraz sınamaya karar verdim. "Numaranı versene."
Cennet, gergince alnını kaşırken "Numaram mı?" diye sordu. Kafamı onaylarcasına salladım. "Evet, telefon numaran." Hani bende 'Vampir' diye kayıtlı olan şu numaran.
O kadar telaşlanmıştı ki neden durup dururken numarasını istediğimi sormak aklına gelmemişti. Gelmişse de gücendirmemek adına sormaya çekinmiş de olabilirdi gerçi. İki türlü de telaşı, ağzından birazdan çıkacak olanları iyice merak etmeme sebep oluyordu.
"Ben telefon kullanmıyorum," dediğinde kaşlarımı hafifçe kaldırdım. "Sınav senem olduğu için bıraktım, annemin telefonunu kullanıyorum."
"Öyle mi? Arkadaşlarınla nasıl haberleşiyorsun peki?"
"Arkadaşlarımla instagramdan haberleşiyorum."
Nasıl da güzel yalan söylüyor, kurban olduğum.
"O zaman instagram hesabını ver."
"Cennet Çelebi," diye mırıldandı şaşkın şaşkın. "İsmimi yazınca çıkıyor direkt."
Telefonumdan hızlıca instagrama girip arama kısmına ismini yazdığımda bahsettiği hesaba tıklamıştım. Bana yazdığı fake hesap dışında kendi hesabı da vardı demek. Hesabı gizliydi. Takip isteği yollayıp instagramdan çıktım ve yeniden Cennet'in yüzüne baktım.
Her şeyin daha yeni başladığından habersizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
0 RH (-) | Texting
Short StoryHerkesin kendine partner seçerken birtakım kriterleri vardır. Bu kriterlerin kimi fiziksel özellikleri içerirken kimi de karakter özelliklerinden oluşur. Ancak benim kriterlerim ne fiziksel ne de karakter özelliklerine dayanıyordu. Yalnızca bir krit...