Yalın - Her Şey Sensin
Araf
Çiçek'in mesaisi nihayet bittiğinde Kenan'a durumu kısaca anlatmış, Çiçek'le yürümeye başlamıştım. Kafam doluydu, anonimi ucu ucuna kaçırmıştım ve şu an elimde tuttuğum montu dışında hiçbir şey elde edememiştim.
Çiçek, çenesiyle elimdeki montu işaret etti. "O kimin montu?"
"Birinin," diyerek geçiştirdim. Aslında Çiçek, anonim olmaya çok yakındı. İğne fobisi vardı en başında. Kan grubunu bilmiyordum, soracak da değildim ama onun profiline benziyordu. Özellikle de o nottan sonra kafam karman çorman olmuştu. Çiçek, anonim değildi. Bundan neredeyse emindim. Kafamı karıştıran notu hakkında bir şeyler öğrenmeyi planlıyordum. Belki de anonimle bağlantılı biriydi.
"Araf?" diyen sesini duyduğumda adımlarımı durdurup ona dönmüştüm. Çiçek, ellerini birleştirip "Notumu okudun," dediğinde kafamı onaylarcasına sallamıştım. "Kendimi çok belli ettiğimin farkındayım. Gerçi saklamak gibi de bir niyetim yoktu."
Çiçek, bana doğru yaklaşıp elini koluma koyduğunda aklıma yeniden anonim gelmişti. Çiçek'in anonim olmadığından emindim ancak benzerliklerini görmezden gelemiyordum. Şimdiyse farklılıkları bir uçurum halini alıyordu. Çiçek'in anonimle iğne fobileri dışında ortak bir noktası yoktu.
Çünkü anonim, temastan ürktüğünü söylemişti. Asla dokunamayacağım biriydi. Asla bana dokunmayacak biriydi. Bu neden beni bu kadar huzursuz ediyordu?
"Senden hoşlanıyorum, Araf." Çiçek'in sesiyle yeniden ona dönerken tek koluma attığım o montu sıkıca kavradım ve ne cevap verebileceğimi düşündüm. İsmini dahi bilmediğim birinin her an aklımda dolanması ve kararlarımı etkilemesi kadar sinir bozucu bir şey yoktu. O kaçık kız gerçekten de beni delirtmişti.
"Hislerine sonuna kadar saygım var, Çiçek. Ama sana karşı dürüst olmak zorundayım."
Ve kendime...
"Hoşlandığım biri var."
Çiçek'in yüzünde bariz bir bozulma gerçekleşirken sıkıca kavradığım montu fark etmişti. Bakışlarını o monta çevirip kaşlarını kaldırdı. "Tahmin edeyim, hoşlandığın kız şu montun sahibi mi?"
Dudaklarımda tuhaf bir gülümseme oluşurken ben de bakışlarımı elimdeki monta çevirmiştim. "Evet."
"Tüh," dedikten sonra alt dudağını büzdü ve güldü. "Neyse, dürüst olduğun için teşekkür ederim. Sonra görüşürüz, Araf."
"Görüşürüz," diyerek Çiçek'le vedalaştığımda kendi yoluna doğru gitmişti. Verdiği tepkiden hislerinin çok da derin olmadığı ortadaydı. Ki bu da beni rahatlatmıştı. Çünkü aklım elimdeki montun sahibiyle fazlasıyla doluydu ve bu esnada başka birinin kalbini kırmayı hiç istemezdim.
Babaannemin evine geldiğimde kapıyı anahtarla açmış, direkt odama geçmiştim. Bugünden beri beklediğim bir an vardı ve yolda her ne kadar tek başıma olsam da bunun için uygun zamanı beklemiştim. Montumu çıkarıp yatağımın üzerine bıraktım ve onun montunu elime alıp inceledim. Neye benzediğini bilmediğim birini bu montun içinde hayal etmek komik gelmişti. Elimde ona ait bir şeyi tutmak kadar tuhaf hissettiren bir şey yoktu.
Gülümseyerek elimdeki montu burnuma doğru getirdim ve kokusunu içime çektim. Taze kokusu burun deliklerimden içeriye sızarken gözlerim de kendiliğinden kapanmıştı. Bu, onun kokusunu içime çekebileceğim tek andı. Çünkü onu bulsam da, karşısına çıksam da kollarımın arasına alamazdım. Rahatsız olacağını bildiğim hiçbir şeyi yapamazdım.
Yatağıma oturup montu dizlerimin üzerine bırakırken yüzeyini gayriihtiyari bir şekilde okşuyordum. Gerçekten de... Ben bu kızla ne yapacaktım? Elimi kolumu bağlamıştı resmen.
Kokusunun aklımı başımdan aldığını fark ettiğimde ayaklanıp büyük adımlarla odamdan çıkmış, montu koridordaki vestiyere asmıştım. Babaannem, oturma odasından çıkıp koridora geldiğinde şaşkınca bana bakıyordu. "Araf, sen ne ara geldin oğlum?"
"Şimdi geldim."
"Hiç duymadım," dediğinde içeriden yükselen televizyon sesini duyabiliyordum. Bu kadar yüksek sesle televizyon izlerse tabii ki de duyamazdı.
"Kim aldı bugün çeyrek altını?" diye sorduğumda babaannemin suratında oluşan huysuz ifadeden sevmediğimiz yarışmacının aldığını anlamıştım. İfadesine gülerken gözlerimin hizasındaki montta fark ettiğim saç teliyle kaşlarım çatılmıştı. Elimi uzatarak uzun saç telini aldım.
Kıvırcıktı, elimdeki tek saç telinden yalnızca bunu söyleyebiliyordum. Kaşlarımı çatıp bu saç telinin neden bu kadar tanıdık geldiğini anlamaya çalışırken babaannemin sesini duymuştum.
"Deli kız," diye söylenerek vestiyere yaklaştı ve anonimin montunu düzgün bir şekilde astı. "Montunu burada unutmuş."
"Kim?" diye sordum bilinçsizce.
Ve duyduğum cevap, aklımdaki tüm soruların cevabı olmuştu.
"Cennet."
Kafamdan aşağıya kaynar sular dökülürken babaannem, eliyle Cennet'in olduğunu söylediği montu silkelemiş ve konuşmuştu. "Akılsız bu kız, yemin ediyorum. İnsan bu havada montunu almadan çıkar mı?"
"Cennet bugün burada mıydı?"
"Evet, arkadaşıyla buluşmak için çıktı. Çıkarken de montunu unutmuş herhalde. Ben de hiç fark etmedim. Üşütüp hasta olacak manyak."
Babaannem, Cennet'e montunu unuttuğu için söylenmeye devam ederek mutfağa girdiğinde ben, olduğum yerde kalakalmıştım. Kaşlarım çatılırken Cennet'i ağlarken gördüğüm o günü düşündüm. Neden ağlamıştı bilmiyordum, babaannemin evine giderken ona denk gelmiştim ve gördüğüm hali hiç de iyi değildi. Ama o an... Gergince güldüğü o an...
Bir şekilde gülüşü çok tanıdık gelmişti.
Belki babaannemle telefonda konuşurken arkadan sesini duymuşumdur diye çok üzerinde durmamıştım. Ancak şimdi her şey yerine oturuyordu. Anonimle telefonda konuştuğumda onun da ağzından gergin bir kıkırtı kaçmıştı. Bunca zamandır gözümün önünde duruyordu. Ve her şey şimdi daha mantıklıydı.
Telefon numaramı ve göbek ismimi bilmesine rağmen nasıl göründüğümden habersizdi. Babaannemin evinde yalnızca çocukluk fotoğraflarım vardı. En sevdiğim rengi bilmiyordu, bunu babaannem de bilmezdi. Ancak babamla kavga ettiğim gün bundan bir şekilde haberdardı. Ve tavırları... Cennet'te beni ona çeken bir şeyler vardı. Bunu inkâr etmişsem de şimdi kabul ediyordum. Çünkü artık nedenini biliyordum.
Cennet, anonimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
0 RH (-) | Texting
Short StoryHerkesin kendine partner seçerken birtakım kriterleri vardır. Bu kriterlerin kimi fiziksel özellikleri içerirken kimi de karakter özelliklerinden oluşur. Ancak benim kriterlerim ne fiziksel ne de karakter özelliklerine dayanıyordu. Yalnızca bir krit...