Louis her zaman böyle değildi. Hiçbir zaman depresif bir insan olmamıştı ve zorluk çıkaran bir insan da değildi. Eğer gerçekten isterse uyum sağlayabilirdi. Ayrıca güçlü bir kişiliğe sahip olduğunu da düşünüyordu. Sadece birkaç ay öncesine kadar. Annesi öldüğünden beri tek yaşıyordu ve kendi işini kendisi halledebiliyordu. Kardeşi olmasına rağmen buluşamıyorlardı. Çünkü tek kardeşi Lottie, Louis'nin üvey babasıyla yaşıyordu. Louis de üvey babasından hiç haz etmiyordu. Eh, onun da Louis'den haz ettiği söylenemezdi en nihayetinde.
Tüm bunlara rağmen, Louis kendinden yaşça büyük bir erkek yüzünden bu duruma düşeceğini asla tahmin edemezdi. Dün, Harry'ye ağzına ne geldiyse söylemişti. Gözyaşlarının kapattığı görüş alanına rağmen kalkıp eşyalarını toplamıştı ve kendisini hiç tutmadan hıçkırarak ağlamaya devam etmişti. Harry ise o kadar sakindi ki Louis daha çok sinirlenmişti.
Louis evine gelip hiç durmadan ağlamıştı. Harry'nin onu durdurmaması ya da hiçbir şey söylememesi daha çok ağlamasına neden oluyordu. Ama sakinleştiğindeyse, her şey çok boş gelmişti. Her şey sessizleşmişti. Berraktı ve görebiliyordu. Harry'nin onu sevmeyeceğini baştan beri bilmeliydi. Louis, kendisini kaybetmişti ve biraz da şımarmıştı. Onun ilgisini üzerinde hissetmeyi sevmişti.
Yine de Harry ona karşı bazen gereğinden fazla iyi davranıyordu. O anlarda Louis'nin içinde büyük bir umut oluyordu. Tüm o güzel anları görmezden gelmek istememişti ve o anlara tutunmuştu. Ama biraz geri çekilip bakınca az da olsun gerçekleri görmüştü. Harry, onu sevmiyordu. Onu mutlu etmekten çok üzüyordu. Ve Louis bunların hiçbirini hak etmiyordu.
Louis ondan duygularını isterken, Harry onun vücudunu istiyordu. Tek fark ise Louis her zaman ona istediğini veriyordu. Hep ondan gidiyordu ama Harry hiçbir zaman veren taraf olmuyordu. Sadece öyleymiş gibi yapıyordu. Seviyormuş gibi. Değer veriyormuş gibi. Ama gerçekte, sadece Louis'nin biraz daha yanında kalması için söylenmiş birkaç kelimeydi. Ya da küçük bir hareket. Harry, Louis'nin sevgisini kullanmıştı ve Louis bunu kabullenmek istemiyordu.
Belki de onun dediğini yapmalıydı. Luke'un sevgisini görebiliyordu ama her zaman onu kendisinden uzak tutmuştu. Belki Luke onu mutlu edebilirdi. Harry'de aradığı tüm duyguları Luke ona verebilirdi. Evet, belki de Luke onu teselli edebilirdi ve Harry'yi unutturabilirdi. Çünkü bu noktada, Louis daha fazla onu düşünmek istemiyordu. İstediği tek şey biraz sevgiydi. Belki birazcık da destek...
Louis eline telefonunu aldığında tereddüt etmeden Luke'u aradı. Eğer Harry bunu istiyorsa, Louis yapardı. Ama o an, Harry bunu istediği için yaptığının farkında değildi. Ona göre sadece yanında biri olması gerekiyordu. Hepsi buydu. Ve o kişi Luke olmalıydı. O seviyordu çünkü.
Louis tüm kararlılığıyla onunla konuşurken Luke'un sesindeki bariz mutluluk ona kendisini hatırlamıştı. Louis banyoya girip hızlı bir duş aldı. Saçlarını da kuruttuğunda gelen zil sesiyle kapıya yürüdü ve açtı. Luke'un nefes nefese kalmış ve endişeli yüzü Louis'yi keyiflendirdi. Aceleyle gelmişti demek ki. Sonuçta Louis onu her zaman çağırmıyordu.
Louis onun elinden tuttu ve yavaşça kendisine doğru çekti. Luke konuşmak için ağzını açmışken Louis onu böldü. "Beni seviyor musun Luke?" Kapının kapanma sesiyle içeride büyük bir sessizlik oluşmuştu. Louis gözlerini kırpıştırarak ona baktı. Gözlerinin içinde kararlılık vardı ve Luke onu ilk defa böyle görüyordu. Louis uzun süren sessizlikle beraber ona biraz daha yaklaştı ve tuttuğu elini beline götürdü. Louis de kollarını onun boynuna dolarken, parmak uçlarında kalkıp çenesine küçük bir öpücük kondurdu. "Sevmiyor musun?" dedi kalçalarını biraz daha öne çıkarırken. Belinde olan elini kalçalarına indirdi ve Luke'un ona dokunmasını sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fearless
FanfictionLouis, öğretmeni Bay Styles'a aşık oluyor ve onu kendisine aşık edeceğine neredeyse emin. 17! Louis 26! Harry