Luke, sabah uyandığında ve yanında kıvrılmış olan çocuğu gördüğünde, kendi içinde tekrar kısa çaplı bir şok yaşamıştı. Dün olanlara inanamıyordu. Louis'nin ona hislerini açmasını beklemiyordu. Luke, Louis'nin kendisini sevdiğini bile fark etmemişti. Her zaman çabalıyordu ama Louis kendisini hep uzak tutuyordu ve Luke sanmıştı ki.. ondan hoşlanmıyordu. Ve daha önce Luke onu öpmeye çalıştığında, Louis gayet açık konuşmuştu.
Ama dün her şey çok hızlı gelişmişti ve Luke onunla birlikte olduğuna inanamıyordu. Her zerresine dokunmuştu, defalarca öpüşmüşlerdi ve her şey bittiğinde sarılarak uyumuşlardı. Luke uykuya dalana kadar onun nefes alışlarını dinlemişti. Rahatsız etmemeye çalışarak parmaklarını onun sırtında gezdirmişti ve tüm gece bu gerçekliği kavrayabilmeye çalışmıştı.
Luke hafifçe dokunarak yüzüne düşen perçemi geriye attı. Louis hafifçe gözlerini kırpıştırırken, Luke nefes almayı bırakmıştı. Louis gözlerini açtığında Luke onu uyandırdığı için kendisine kızıyordu. Ama gözleriyle karşılaştığında işlediği bu küçük suçu kendi kendine affetmişti.
"Günaydın." dedi her zamankinden daha kalın çıkan sesiyle.
"Günaydın." Louis yüzünü yastığa gömerken yanıtladı.
Luke gözlerindeki saklayamadığı hafif endişeyle ona baktı. "İyi misin? Bir yerin acımıyor değil mi? Eğer acıyorsa-"
"İyiyim Luke." Louis dün ani kararla onu çağırmıştı. Her şeyi unutmak istemişti ama şimdi pişmanlık tüm vücudunu sarmıştı. Sadece Harry'ye sinirlendi diye başka biriyle olamazdı. Ve o kişi okuldan biri kesinlikle olmamalıydı. Özellikle Luke.
"Aç mısın? Bir şeyler hazırlayabilirim." Louis sabrının tükendiğini hissediyordu. Luke ise sadece ona bakmasını istiyordu. Ve iyi olduğundan emin olmak.
Louis cevap vermek yerine üstündeki yorganı biraz daha üstüne çekti. Sadece susmasını istiyordu. Luke hafifçe güldü. "Çok tembelsin." dedi saçlarını karıştırarak.
"Kahvaltı hazırlayacağım, o zamana kadar ayılmaya çalış ve gel." dedi Luke yataktan kalkarken.
"Ah, bir de unutmadan..." Luke onun üstündeki yorganı çekti ve ona eğildi. "Seni seviyorum." dedi tüm pozitif enerjisiyle. Louis ensesinden tutup kendisine çekip ona derin bir öpücük verdiğinde Luke'un yüzündeki şaşırmış ifade ona daha önce tatmadığı bir zevki verdi. Üstünlük.
Demek Harry böyle hissediyordu. Haklıydı, birinin duygularıyla oynamak basitti. Eğer yeterince duygusuzsan, eğlenceli bile olabilirdi. Ve Louis, tamamen kör olmuştu. Daha ileri gitmek istiyordu. O, onun peşinde dönerken, Louis Tanrı olmak istiyordu. Ona tapmasını, sevmesini, daha çok sevmesini ve acizliğini görmek istiyordu. Çünkü tanrılar böyle yapardı. Ne kadar severse sevsin, ne kadar taparsa tapsın; asla cevap vermezlerdi. Kalbini ne kadar çok adarsa, bu onun o kadar hoşuna giderdi. Louis bunu görmek istiyordu. Ve kafasındaki bu düşüncelerle kendisine geldi. Birden tüm uykusu gitmişti ve tek istediği onunla oynamaktı.
"Tamam, buna alışmam biraz zaman alacak." dedi Luke yaşadığı şoku üzerinden atmaya çalışarak. Geri çekildi ve neşeli bir şekilde odadan çıktı. Louis de kalkıp hızlıca bir duş almıştı.
Üstünü giyinip mutfağa gittiğinde Luke masayı hazırlamıştı. "Oh, geldin mi?" dedi Luke onu görünce.
Louis başını sallayarak masaya oturdu. Hemen ardından Luke da oturduğunda Louis kısaca ona baktı. Luke gözlerini ondan ayırmadan onu izliyordu ve Louis bu bakışlardan memnundu.
Luke dirseklerini masaya koydu ve kafasını ellerinin arasına alarak sevimli bir şekilde ona baktı. "Peki, benden tam olarak ne zaman hoşlanmaya başladın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fearless
FanfictionLouis, öğretmeni Bay Styles'a aşık oluyor ve onu kendisine aşık edeceğine neredeyse emin. 17! Louis 26! Harry