Geçmişinin üzerini karalayıp hatıra sandığında kapalı bir kutuya da saklasan , hatırlamamak için o caddeden de kaçsan, o şarkıya kulağını da tıkasan, o kokuyu almamak için nefesini de tutsan hayat bir şekilde senin karşına çıkartırdı.
O sokakta yürürdün,
O şarkıyı dinlerdin,
O kokuyu ciğerlerine kazırdın.
Ve o anı yeniden zihninin içinde yaşardın.
Çünkü bir şeyin izlerini silmek için o şeyden kaçmak değil onu merhem olarak kullanman gerekirdi. Bağışıklık kazanman için önce o mikroba maruz kalman, elindeki hamuru temizlemek için yine üzerine un dökmen gerekirdi. Çünkü geçmişin anahtarı yine geçmişte gizliydi.
Zihninde tekrarlanan bir şarkıyı susturmak için o şarkıyı baştan sona yeniden dinlemen gerekirdi. Beyin yarım kalan şeyleri sürekli tamamlama çabası içine girer ve seni rahatsız ederdi. Bu yüzden en zoruydu yarım kalan aşkların ızdırabı.
Ben de işi başladığım yerde bitirecektim. En başında bar taburesinde.
Yine şarkılar müzik sesi ve etrafta saçma sapan dans eden insanlar. O günle her şey aynı, renk renk yanan ışıklar bile...
Dejavu. Yapay bir dejavu...
İçtim, değil herkesi unutacak kadar, kendimi unutacak kadar içtim. Daha sonra Özgür geldi yanıma ve beni eve taşıdı. Fakat bu ev eski evimizle aynı değildi. Bizler aynı değildik. Yanımızdaki insanlar aynı değildi. Kuşlar özgür müdür Özgür? diyen Karaca yoktu mesela. Çünkü artık kendisi de özgürdü. "Kendini kafesteki bir kuş gibi hissediyorsun değil mi?" diye soran Özgür de yoktu artık.
Çünkü o zincirleri kıran bizzat kendisiydi.
Sabah elimi yatağın kenarına attığımda boşa düşmeyen elimle kaşlarım çatıldı ve anında sağıma döndüm. Yanımda uyuyan Özgür'ü görmekse çatılı kaşlarımı düzeltip yerine tebessüm bırakmamı sağladı. Dışarı çıktığımızda rutindi, herkes zil zurna sarhoş olur Özgür arkamızı toplardı.
Özgür'ün annesi ona az bir sürede olsa annelik yapabilmişti fakat biz anne duygusunu hiç tatmamıştık. Hepimiz içten içe bunun sebebini buna bağlıyorduk.
Özgür bu ailenin mihenk taşıydı ve o olmazsa ortada aile kalmazdı. Benimse kalbimin aşkıydı, o olmazsa Karaca da olmazdı.
Üzerine örtüyü örtüp ayaklandığımda mutfağa doğru ilerledim. Saat daha sabahın beşiydi. Neden bu kadar erken kalktığımı ben de anlamlandıramamıştım.
Andrey'i dün öylece bırakıp gidişimin birkaç saat sonrasında bana defalarca ulaşmayı denemiş fakat ulaşamamıştı. Bizim evi bulması kolay olacağı için de Poyraz bizim için üzerine kayıtlı olmayan bir dağ evini ayarlamış ve kendisi planın geri kalanını işleme koymak için yanımızdan ayrılmıştı. Yani anlayacağınız birkaç gün burada konaklayacaktık.
Mutfağa su içmek için gittiğimde camdan dışarıya hüzünle bakan Batur'u gördüm. Mahzun mahzun izlediği manzaradan gözlerini ayırıp bana baktığında yüzüne yerleşen sıcaklıkla ben de gülümseyip aramızdaki mesafeyi azalttım.
Onun hüznü en mutlu olduğumuz anlarda bile gözlerinde ev sahipliği yapıyordu. Ve bunun sebebini bilmek beni daha da üzüyordu.
"Seni de uyku tutmadı herhalde. İster misin?" dedi elindeki neskafeyi işaret ederek başımla onayladığımda hayhay şeklinde başını sallayıp kendi soğumaya yüz tutmuş neskafesini tezgaha bırakıp benim için su kaynatmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste Hayaller
Teen FictionHastanedeki basit bir karışıklık birçok kişinin hayatına dokundu. Küçük bir günahın sonucu melek kadar günahsız bir sabinin şeytanın inine girmesine sebep oldu. Kelebek etkisi yaratan bu karışıklık gerçekten bir hata mıydı? Yoksa planlanmış bir komp...