Eylül'ün ağzından...
Batur'un kapıyı çarpıp çıkmasının ardından kapımı açıp ben de arkasından evden çıktım.
"Korkuyorum." demişti. Ama yıllardır yenemediği bu korkusu ikimizi de harap etmekten başka şeye sebep olmamıştı. Defalarca onunla konuşmayı denemiş defalarca da bir sonuca varamayınca artık ben de yoluma bakmaya başlamıştım ama o da ne kadar olabilirse o kadardı işte.
Ben hep onu anladım ve bekledim. Sebeplerini, davranışlarını... Fakat o beni hiç anlayamadı. Benim ona duyduğum aşk yıllanan şarap gibi zaman geçtikçe azalmak yerine artıyorken o, bana yaklaştığında bunun belki de bitmesinden ve bu aramızdaki sözde arkadaşlığın bile son bulmasından korkuyordu.
Halbuki sadece sınırlarını aşmayı denese çok daha güzel günler bizi bekliyordu.
Bartu soğuk havaya rağmen dışarıda ceketsiz bir halde evin önündeki çardakta tek başına oturuyordu. Yanına gidip hiçbir şey söylemeden ben de oturdum. Bacaklarımı kendime çekip üşümemi engellemeye çalıştım ve onunla birlikte ben de sustum. Göz teması kurmayıp etrafa odaklandım fakat onun gözleri benim üzerimdeydi.
"Biri arkadaşı sırf düştüğünde kanayan dizine yara bandı yapıştırıyor diye bilerek düşmez." Dedim gözümden bir damla yaş firar ederken.
Sustu fakat pür dikkat beni dinlediğini biliyordum."Arkadaşlar birbirlerine her baktıklarında nabızları yükselmez."
Bir damla daha.
"Arkadaşlar birbirlerini öpmezler! Öptükten sonra da pişman olmazlar! Arkadaşlar başka bir adam, arkadaşının yanına geldiğinde onu dövmeler! Dövdükten sonra bunu dostluğa yormazlar! "
"Sesim istemsiz yükselirken ilk defa dolu gözlerimle ona baktım. Hızlı nefes alışverişleri ve sıkılı yumruğuyla yüzüme baktığında ayağa kalktım.
"Sen istediğin kadar dostluğa sığdır tüm bunları! İstediğin kadar inkar et! Bu ikimizin de bir şeyler hissettiği gerçeğini hiçbir zaman değiştirmeyecek!"
"Hep beni suçladın! Beni gerçekten sevseydi başka birileriyle sevgili olmazdı onların yanına gitmezdi dedin Özgür'e!" Duyduklarıyla dumura uğradı. Kavga ettiğimiz günlerden birinde çok içip Özgür'le dertlesirlerden onları duymuştum fakat o tabi ki bundan habersizdi. Şimdi ise söylediklerinin pişmanlığın yaşıyordu.
"Ama sen hiç neden demedin! Ben senin gözünde neydim bilmiyorum ama sana aşık olduğum halde hiç kimseyle gerçekten birlikte olmadım sadece beni kıskandığında cesur olduğunu bildiğim için bu yola başvurdum! Senin gözüne soktuğum zamanlar haricinde biriyle bile daha fazlasını konuşmadım! Belki gelir dedim öfkesi korkusunu gölgeler bana aşık olduğunu kabullenir dedim! Çünkü sana sadece beni kıskandığında ulaşabiliyordum. Ama sen beni gözünde ne hale soktuysan Özgür'e bunları söyledin! Hiç suçu kendinde aramadın senin gözünde şımarık kızın tekiydim. Sana olan aşkım da takıntıdan öte değildi. Elde edemediğim içindi. Böyle demiştin Özgür'e de değil mi?"
"Ama benim sabrım da bir yere kadar Batur." Dedim kısılmaya başlayan sesimle. Batur'un gözünden bir damla yaş düştü. Biliyordu. Geç kalmıştı. Pişmandı ama artık işe yaramayacağını o da biliyordu.
"Özgürsün bundan sonra." Dedim kırgın bir tonla. "Kendimden de takıntılarımdan da kurtarıyorum seni. Bundan sonra gerçek bir dost olacağımıza kuşkun olmasın." Dedim ve ardımda yıkık bir adam bıraktığımı umursamadan eve adımladım.
Batur'un korkusunun temeli daima benim ona olan aşkımdan kuşku duymasıydı. Ama ben de insandım ve benim için bu kelimeleri sarf etmesinin ardından hala onun peşinde koşacak değildim.
Evet onu seviyordum ve bence kız ya da erkek fark etmeksizin herkes aşkının peşinden koşmalıydı fakat bu bardağı taşıran son damlaydı.
Kalbim gerçekten çok kırılmıştı
İçeri girdiğimde direkt kendimi odama attım ve uyumaya çalıştım. Bugünlük bu kadar macera bünyeme oldukça fazlaydı.
Batur'un ağzından...
Eylül içeriye girdikten sonra ardından sadece bakakaldım. Özgür'e anlattıklarımı duymasının şokunu atlatamamışken üstüne bir de benden vazgeçtiğini söylemesi başımdan aşağı kaynar su dökülmüş etkisi yaratmıştı.
İçeriye girdiğimde yüzümün geldiği halı gören Karaca direkt yanıma gelip, "Yüzünün haline böyle?" Dediğinde yüzümde beliren acı tebessümle "Haklı çıktın. Sanırım onu bu defa tamamen kaybettim." Dedim ve arkamdan seslenmesini umursamadan odama çıktım.
Az bile yapmıştı. Yüzüme tükürse yeriydi fakat ben onları anlık bir sinirle söylemiştim gerçek düşüncelerim bunlar değildi. En sonki konuştuğu çocuk ajan çıkınca ani bir öfkeyle parlamış, onun duyacağını aklımın ucundan bile geçirmemiştim.
Yatağıma uzandım. Kendimi nasıl affettireceğimi hatta beni affedecek mi onu bile bilmiyordum. Ama kalbinin çok kırıldığından emindim.
Bu konuşmanın çok önceden geçmesinin yanında daha yeni patlaması bile acı vericiydi. O lafların hepsini hazmedip bana bir şey yansıtmaması, içine atması gözlerimi doldurdu.
Eylül'ü seviyordum. Hem de çok fazla fakat ben bütün sevdiklerimi kaybetmiştim ve onu kaybetmekten de ölesiye korkuyordum fakat şu an onu kaybetmekle yüz yüzeydim.
Bir şeyler yapmak zorundaydım.
Bana yardım olabilecek tek insan Karaca'ydı. Beni anlayan ve dinleyen nadir insanlardandı. Yarın ilk işim ona danışmak olacaktı fakat şu an tek yapmak istediğim sabaha kadar yastığıma sarılıp ağlamak ve Eylül uyuduğunda onu izlemekti.
🤍🤍🤍🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste Hayaller
Teen FictionHastanedeki basit bir karışıklık birçok kişinin hayatına dokundu. Küçük bir günahın sonucu melek kadar günahsız bir sabinin şeytanın inine girmesine sebep oldu. Kelebek etkisi yaratan bu karışıklık gerçekten bir hata mıydı? Yoksa planlanmış bir komp...