İstemediğim sınırları geçmediğiniz için normalde bölüm atmayacaktım ama yine dayanamadım.
15 Vote, 30 yorum, takipçi sayım 15 olmadan bölüm gelmeyecek!
Siz sınırları geçmedikçe yazma istediğim düşüyor. Lütfen okuduğunuzda oy vermeden geçmeyin.
Yirmi7'nin Adım Yok şarkısını dinleyin. Kimsesiz çocuklara destek olun.
🌸
Taşa bir kez ayağımız değmesin diye bir ömür boyu bizi koruyan yüce varlıklar. Anneler...
Kocaman bir kara deliğin içinde savrulmuş annemin kollarından tutmasına ihtiyacım vardı. Her düştüğümde şifalı dudaklarını değdirince kanayan yerine bir anda bütün acılarım yok olurdu. Şimdi o kara delik kalbimi yutmak üzereyken, vücudumda kanamayan tek bir yer kalmamışken annem nerdeydi?
Bir günde bütün dengem şaşmıştı, güzel başlayan bir şey gün sonunda nasıl bir çok kişinin göz yaşlarıyla sonlanabilirdi? Mert ve abimin durumu gözlerimin önünden gitmiyordu. Bir karıncayı incitmekten korkan Mert nasıl o hala gelmişti?
O an yıkılmıştım, beni sarmalayacak kollar arıyordum. Aradığım kollar bir kaç adım ilerimdeydi gözlerim anneme kaydığında ise onun tamamen yıkıldığını görmüştüm. O gece anneme bir kez bile sarılamamıştım.
Dün onunla hasret gidermek isteyen kollarım ne halleydi kim bilir? En son hatırladığım şey Alkın'ın Ertuğrul abiyle konuşmasını duyduğumdu. Annem iyi değildi ve dünden beri beni nasıl ayakta taşıdığını düşündüğüm ayaklarım görevlerinden istifa etmişti. Yere kapaklanıp gözlerimin kapandığını hatırlıyordum. Şimdiyse yumuşak bir şeyin üstünde yatıyordum.
Bundan saatlerce önce sadece tutmayan ayaklarımken şu an kollarımı da tutuyordu. Hissettiğim tüy gibi dokunuşlar vardı, sanki açılmamak için mühürlenen gözlerimi zor bela açtım. Karşımda elleriyle saçlarımı okşayan gözlerini bir saniye bile benden ayırmayan sevdiğim adam vardı. Kalkmak için atak yaptığım anda başımın dönmesiyle kafam dizlerinin üstüne düştü.
"Yavaş Ömrüm, başın mı döndü?" Parmaklarımla şakaklarıma masaj yapmaya çalışırken gözlerimi sımsıkı kapatmıştım. Yanağımdaki parmaklarımın yavaşça şakaklarımdaki parmaklarımın üstüne getirdi. Yavaşça benim parmaklarımı itti, işaret ve orta parmağını birleştirip bana masaj yapmaya başladı.
"Başın ağrıyor mu?" Ne baş ağrısı umrumdaydı ne de dönmesi. Aklım fikirim annemdi. Kurumaktan yapışan dudaklarımı zorla ayırdım.
"Annem." Tek keşime dudaklarımdan fısıltı gibi çıkmıştı. Elliyle başına vurdu, "Sakin ol yavrum annenin hiç bir şeyi yok." Anneme bir şey olmamış mıydı yani? Yoksa ben merak etmeyeyim diye bana yalan söylüyorlardı? Alkın'ın gözlerinin arasında gerçekleri aramaya başladım. Yalan söylemiyordu ama niye o zaman hastane ve annemin adı yan yana geçmişti?
Koltuğun sırtına tuttunup yavaşça kafamı Alkın'ın dizinden kaldırdım. "Yavaş ol," iki kolumdan kırılmasından korkulan cam bebek gibi nazikçe tutuyordu. Koltukta öne kayıp Alkın'a döndüm.
"Doğru söylüyorsun di mi?" Sağ elini boynuma koydu, beni kendine doğru yaklaştı. Konuşsa nefesi dudaklarıma değecek kadar yakındık. "Doğru söylüyorum, yanlış anladın Ömrüm." Nefesi yüzümü yalarken gözleri dudaklarımdaydı, aldığım haberle dudaklarım yukarı kıvrıldığı an onun yüzünde otomatikman aynı hali almıştı. Biraz uzaklaşıp dudaklarını anlıma değdirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜREK YANGINIM
RomanceBazen insan bir kitap okur gibi kendi hayatını okur, bazense kendi hayatını bir kitaba döker ve okurları düşüncelerin içine itermiş. İşte o kitap benim, o kitabı yazan kalem benim. Burası benim hayatım, bu benim kitabım hatta kalemim... ---- İşte o...