Gerçekler

1.6K 100 7
                                    

Ölmek böyle bir his miydi?
Önce tüm bedenimin kavrulduğunu hissettim. Her yer karanlığa büründü. Bedenim üzerindeki yetkimi kaybettim. Sadece bitmesini bekledim. Belli bir süre sonra acının yerini hiçlik aldı. Hafiflediğimi hissettim.
Yükseliyor muyum acaba, diye düşündüm.
Gözlerim kapalı mıydı yoksa etraf mı karanlıktı?
Gözlerimi kırpmayı denedim ancak başaramadım.
Algım da hasar görmüş olmalıydı ki gözlerimin açık olup olmadığı hakkında yorum yapamıyordum.
Kesinlikle öldüm, diye geçirdim içimden.
Meleğim nerde, diye mırıldanmak istediysem de yapamadım. Yalnızca düşünebildim ki o özelliğimi de kaybetmek üzereydim.
Daha sonra ışığı gördüm. Işığa gitmek, ona dokunmak istedim. Karanlık beni yormuştu.
Ancak hareket edip edemediğimi bilmiyordum ki.
Ediyor olmalıyım, diye düşündüm çünkü ışık gittikçe büyüyordu. Işığa yaklaştığım için büyüyor olmalı, diye tahmin yürüttüm.
Işık beni içine alır almaz bedenime yeniden bir ağrı saplandı ve geriye doğru çekildiğimi hissettim.
Aniden yüksekten düşüyormuş hissi yaşadım ve tüm bedenim yerinden sıçradı.
Gözlerimi açarken yaşadığım tuhaf deneyimin etkisiyle, gözlerim kapalıymış, diye mırıldandım.
Daha sonra güneş ışıkları çekti dikkatimi.
Yatağımda yatıyordum ve sabah olmuştu.
Sabah olmuştu olmasına ama ya dün gece? Dün gece neler olmuştu?
Hasarsız olan odamı fark eder fark etmez ayağa fırladım. Ancak kalkar kalkmaz dudaklarımdan küçük bir inilti çıkıverdi.
Tüm kemiklerim ağrıyordu ve cildim cızırdıyor gibi geliyordu.
Annem sesime gelmiş olmalıydı ki panik dolu ayak sesleri koridorda duyuldu ve odama girdi.
Kalkma yavrum, diyerek beni yatağa götürmeye çalıştı.
Akad nerede, diye sordum anneme.
Akad kim kızım, derken beni geri yatırdı. Ardından endişeli bir sesle ekledi.
Ah be Gece, ne yaptın da hasta oldun yine? Ateşin var, yanıyorsun resmen.
Ben zaten yandım, diye fısıldamak istediysem de yapamadım. Yorgundum ve her yerim ağrıyordu.
Üstüne birde endişe eklenmişti çünkü kafamdaki sesler hoş şeylerin olmadığını söylüyordu.
Yaşadığım şok nedeniyle mi yoksa yüksek olan ateşim nedeniyle mi bilmiyordum ancak mantıklı davranmak veya hareket etmek için fazla donuktum.
Üşüdüğüm için yatakta büzüştüm. Yorganım, diye fısıldadım anneme. Olmaz, dedi. Bari pijama giyeyim, dedim mızmız bir çocuk gibi.
Ateşin var olmaz, dinlen hadi, diyen annem odadan çıktı. Beni yorgansız ve üstümde atlet altımda şort ile bırakıp gitmişti.
Tir tir titreyerek iyice büzüştüm. Başım ağrıyor, diyerek inledim. Dudaklarım kurumuştu.
Daha sonra anneme ne sorduğumu hatırlamaya çalıştım. Önemli bir şey vardı sanki, diye fısıldadım.
Fısıldar fısıldamaz Akad'ın adı kafamda sarı ışıklı harflerden oluşmuş bir şekilde yanıp sönmeye başladı.
Ateşim yüksek olduğu için sersemlemiş ve kısa bir an onu unutmuştum.
Akad, diyerek doğruldum bu sefer.
Akad evde değildi. Evde olsaydi yanımda olurdu. Yanımda olmasa bile bana cevap verirdi.
Ellerimle duvarı yokladım. Dünki hasarı belli eden en ufak bir iz bile yoktu. Hatta eskisinden bile sağlam geliyordu gözüme.
Attığım her adımda beynim sallanıyor, kafatasıma çarpıyor ve ağrıya sebep oluyordu sanki.
Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatmaya çalışırken ilerledim.
Annem mutfakta doğrama tahtasında soğan doğruyordu. Içeri girer girmez gözlerim yaşardı.
Gece, dedi annem hafif sinirli bir şekilde. Ben iyiyim, diye cevap verdim.
Dudaklarını alnıma değdirerek, hayır yavrum, iyi değilsin, dedi.
Ona aldırmadım, Akad'ı bulmam gerekiyordu.
Mutfaktan çıktım ve üst kata ilerledim.
Akad, diye fısıldamaya devam ediyordum.
Yanılmamıştım, Akad gitmişti. O, Akad'ı götürmüştü ve ben buna izin vermiştim.
Gözlerimin yine dolduğunu hissettim ancak bu sefer soğan yüzünden değildi.
Ağlayamazsın, diye fısıldadım kollarımı kendime sararken. Yere çömeldim ve ileri geri sallanmaya başladım.
Mantıklı olmalıydım, düşünmeliydim.
Ne olmuş olabilirdi? Ne olmuş sence, Akad'ı götürdü işte, diye bağırdı kafamın içindeki seslerden birisi.
Bunu net bilmiyoruz, diye çemkirdim ona. Belki de kaçtı, diye bir öneri attım ortaya.
Evden dışarı kaçamaz, diye cevap verdi bana.
Ağlayamam diye mırıldandım ancak çok kötü hissediyordum. Ellerimi saçlarıma geçirdim ve dirseklerimi dizlerime dayadım.
Annem görse kötü ruhlu bir varlık tarafından ele geçirildiğimi sanabilirdi ancak umrumda değildi.
Belki de, deyip sustu kafamdaki başka bir ses.
Belki de ne, diye sordum ona fısıldayarak.
Belki de Akad hiç yoktu, dedi tedirgin bir şekilde.
Ben deli değilim, dedim dişlerimi sıkarak.
Delisin demiyorum, diye cevap verdi nazikçe.
O zaman ne diyorsun, diye cevap verdim kafamın içinde. Sadece bu olanların rüya olabileceği ihtimalini düşünmeni istiyorum, diye cevap verdi.
Olabilir miydi? Ayağa kalktım ve alt kata indim. Mutfağın önünden geçerken anneme görünmemeye çalıştım.
Odama girdim. Eşyalarımı karıştırmaya, çekmecelere ve dolaplara bakmaya başladım. Halının altına bile baktım. Yoktu. İçinde büyüler yazılı olan aptal kitap hiçbir yerde yoktu.
Ani bir kararla doğruldum. Mutfağa geri döndüm. Annem tam ağzını açmıştı ki o konuşmadan lafa girdim.
Anne, tütsülerimi ve aldığım şifa taşlarını nereye koyduğumu biliyor musun?
Tütsü mü, dedi annem kaşlarını kaldırırken. Mimiklerinden endişe akıyordu.
Evet, dün almıştım ya hani, dedim sabırsız bir şekilde.
Sen dün dışarı çıkmadın, dedi şüpheci sesiyle.
Nasıl çıkmadım, diye sordum. Basbayağı çıkmadın, diye cevap verdi. Panik olmuş bir şekilde konuştum.
Ya anne hani eve girdim, sen de yeni girmiştin, dedin ki bunlar ne, ben de dedim sena söyledi odaklanmaya faydalıymış. Hatta sen de dedin ne ilginç huyların var.
Annem omuzlarımı nazikçe kavrarken konuştu.
Tatlım ateşin olduğu için halisülasyon görmüşsün ya da gördüğün rüyaları gerçek sanıyorsun, haydi üzme anneni canım, hadi dinlen, hele bir düzel fark edeceksin her şeyi.
Beni yatağıma götürmesine ve yatırmasına izin verdim. Annem odadan çıktıktan sonra tuttuğum gözyaşlarımın özgürlüklerine kavuşmalarına izin verdim.
Ben düzelmeyi istemiyorum, Akad'ı istiyorum, diye fısıldayarak hıçkırıklara boğuldum.
Akad varsa ve onu kaybettiysem, Akad yoksa ve onu uydurduysam, Akad yoksa ve o bir rüyadan ibaretse olmak üzere üç tane senaryo vardı kafamda ve hepsi de canımı yakıyordu.
Yavaşça gözlerimi araladım ve elini alnıma koymuş olan annemle göz göze geldim. Kendimi on yıl boyunca uyumuş gibi hissediyordum. Bugün daha iyiyim, diyerek doğruldum. Gerçekten çok daha iyi hissediyordum. En azından kafam yerindeydi.
Annem mutluluk saçan gözlerle ateşin de yok zaten, dedi.
Okula gidebilirim o zaman, diye ekledim. Sınava günler kalmıştı ve ben tembellik yapıyordum. Gerçi pek tembellik sayılmaz, diye ekledi iç seslerimden biri.
Annem kafasıyla duvardaki saati gösterdi. Saat 12 mi dedim sesimin şaşkın ve cırtlak çıkmasına aldırmadan. Evet, dedi annem beni onaylayarak. O zaman yarına artık, diyerek yatağa gömüldüm. Annem, gayet iyisin, artık basla bakalım çalışmaya, diye ekledi çıkarken.
Daha sonra koridordan, kahvaltımı yarım saate hazırlayacağını söyleyen sesi duyuldu.
Ayağa kalktım ve aynanın karşısına geçip kendimi inceledim. Ağır bir hastalık geçirmiş olmanın bana yarayan tek yanı kilo vermiş olmamdı. Mezuniyete kadar bunu korursam tamam, diye düşündüm içimden.
Aklıma Akad ile yaptığım mezuniyet konuşması geldi. Bir keresinde ben konuyu mezuniyetten açmıştım. Bedenini mezuniyetimden önce geri alabilirsek kavalyem olacağını söylemişti. Senin gibi çirkini benden başkası istemez diye de eklemişti.
Gözlerimin dolmasını engellemek amaçlı birkaç kere kırptım hızlıca. Pek işe yaramamıştı.
Bir adet anında kızarmış mavi göz aynadaki aksimden beni izliyordu.
O bir rüyaydı, dedim kendi kendime.
Ama çok gerçekti, diye yanıt verdi iç sesim.
Pekala, dedim itiraf ederken. Derin bir nefes aldım. Bence de rüya değildi, diye ekledim. Ardından duraksadım ancak bunu söylemezsem beynimin içinde dolaşacak, yalnız kaldığım her an beni rahatsız edecekti. Aksime iyice odaklandım. Bunu kendime bakarak söylemem ve kabullenmem gerekiyordu.
Kelimeler dudaklarımdan dökülüverdi.
"Ben Akad'ı hayal ettim. Birini sevmeye, biriyle konuşmaya ihtiyacım vardı ve o tam da bana göreydi."
Bunu söylemenin canımı yakacağını sanmıştım ancak bir rahatlama hissettim. Sanki içimdeki bir şey beni serbest bırakmıştı.
Aksime gülümsedim ve konuşmama devam ettim.
Artık düzeldin, şimdi önüne bakacaksın.
Daha sonra dolabımı açtım ve üstümü değiştirdim. Annem kahvaltıya çağırdı.
Günüm sıradan ancak huzur dolu bir şekilde geçti.

Okul kapısından içeri girer girmez gözlerim Kayra'yı aramaya başladı. Arabasını da görememişim kapıda.
Neredeyse tüm okulu dolaştım ancak onu bulamadım. Sadece ona merhaba demek istemiştim. Belki bugün okulda yoktur, diye geçirdim içimden.
Ancak ikinci derse dogru fizik2 dersimize onun yerine İbrahim hoca girince durumdan şüphelendim.
Kayra'yı da mı hayal etmiştim?
Sena'ya sormak istesem de yapamadım. Eğer Kayra yoksa ona deli gibi görünecektim, ki eğer hayalde çoktan deli gibi görünmüştüm, hem de tüm okula.
Kayra ile oturmuş, her öğle arası sohbet etmiştim. Bana ders anlatmıştı ve onu dinlemiştim.
Yok, hayal olamaz, yoksa Tarık ile niye kavga edesiniz? Olmayan bir adamdan yüzünden ayrılamazsınız ya, diye düşündüm ve rahatladım.
Yine de Sena'ya soramadım. Teneffüsü zor ettim.
Zil çalar çalmaz kantine gitmek isteyen Sena'ya gelemeyeceğmi söyledim ve zemin kata fırladım.
Öğretmen listesi duvara asılıydı. Listeye baktım ve Kayra'nın adını bulamadım. Kalp atışlarım fazlasıyla hızlandı. Sınıfa girdim ve telefonumu kaptım.
Çalan zile aldırmadan kendimi lavaboya attım.
Sigara içen alt sınıfların dumanı öksürmeme sebep oldu.
Tarık'ı aradım. İkinci çalışta açtı. Efendim, dedi ancak sesi soğuk geliyordu. Konuya nasıl gireceğimi bilemedim ve fazla düşünmek yerine direkt soruverdim.
Tarık, biz seninle Kayra yüzünden mi bitirdik?
Ne Kayra'sı, dedi asabi bir biçimde.
Yutkundum ancak tükürüğüm boğazımda düğümlendi. Bu da mı gol değil de, diye bağırarak bahçede koşmak istedim.
Biz niye ayrıldık, dedim tedirgin bir şekilde. Kahkaha attı ancak kahkahası küfür gibiydi.
Sana sorsak daha doğru olmaz mı Gece? Bir gün beni arayıp ayrılmak istiyorum, beni daha arama, deyip yüzüme kapattın ve aramalarıma geri dönmedin bile. Birde gelmiş bana mı soruyorsun? Gerçekten midemi bulandırıyorsun, sen böyle bir kız değildin, diyerek suratıma kapattı.
Öylece kaldım. Sigara içen kızlar gitmişti ancak korkunç koku üzerime sinmiş hatta burnumda kalıcı hasar bırakmıştı.
Sakince telefonu kapattım. Elimi ve yüzümü yıkadım. Telefonu okul formamın içine tıkıp derse girdim.
Hocadan biraz azar işittikten sonra yerime oturdum.
Hayatım uzun süredir hayallerden ibaretti demek, diye düşündüm. Acaba daha haberimin olmadığı başka neler yaptım, diye mırıldandım.
Kafamı sıraya koydum.
Ne önemi var, diye geçirdim içimden. Olan oldu. Düşünmek fayda etmez. Önünde yeni bir fırsat var, bunu degerlendir.
İçimden bir ses her şeyin fazlasıyla değişeceğini söylüyordu.

Hayır, bu final değil arkadaşlar Ve evet çok geç yazdım bana kızabilirsiniz hak veriyorum size sonuna kadar
Kusura bakmayın

Şizofrenin Not DefteriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin