İşler Karışıyor

1.8K 114 7
                                    

Kafamı kaldırdım ve binaya baktım. Beyaz renkli küçük kare taşlardan oluşan üzerinde mavi ve sarı taşların çeşitli anlamsız desenler oluşturduğu dört katlı sıradan bir binaydı. Bundan önce ugramış olduğum 3 büyücü ya da hocanın mekanı gibi gizemli bir havası yoktu.

Apartman olarak inşaa edilip de kaçak bürolar topluluğu olarak kullanıldığı belliydi. Kapılara bakarak bir evde hayat olup olmadığını anlayabiliyordum sonuçta. Çünkü küçüklüğümden beri her kapının yaşantıdan izler taşıdığını düşünüyordum. Ve bu kapılar sadece arada sırada uğranılan yalnız ve hüzünlü kapılardı.

Yavaşça üçüncü kata çıktım. Zile basarken melodiyi dinledim. Klasik kapı zili sesi...

Kapıyı yaşça bana yakın olan bir oğlan açtı.

Gayet sıradan bir görünümü vardı. Bir şey demeden kenara çekildi.

Annem olsa, kafasında kadının beni bayıltacağını daha sonra ise bu çocuğun bana tecavüz edebileceğini söyler, buradan gitmemiz için beni çekiştirirdi. Yan gözle çocuğa baktım. Bir tecavüzcüye benzemiyordu.

Kim benziyor ki, diye çemkirdi iç sesim tedirgin bir şekilde.

Annenleşme diye mırıldandım kendime ve cebimdeki biber gazı şişesine dokunarak içeri geçtim. Girer girmez Arapça levhaların, nazar boncuklarının, biber kurusuna benzeyen şeylerin asılı olduğu sarı duvarlı geniş bir giriş karşıladı beni.

Apartman sıradan görünüyor diye düşünmüştüm ancak evi hesaba katmamıştım belli ki.

Yavaş ve çekingen adımlarla çocuğu takip ettim.

Gözüm yakasındaki lekeye takılmıştı. Söylesem mi acaba diye düşündüysem de vazgeçtim. Tuhaf olabilirdi.

Açılan kapının gıcırtısıyla kendime geldim. Çocuk kapının birini açtı ve başıyla içeriyi işaret ederken gülümsedi.

Şaşırmıştım çünkü koridor boyunca tek kelime konuşmamıştı.

Midem bulanıyordu ve her gerildiğimde olduğu gibi kafam çalışmayı bırakmıştı. Zorlukla gülümsedim çocuğa.

Ağzımda, yolda çöpe çıkarmış olduğum naneli sakızın acı tadı vardı ve damağıma doğru yayılıyordu.

Dilimle kuruyan dudaklarımı ıslattım ve içeri geçtim.

Karşımda 60lı yaşlarda gibi görünen bir kadın oturuyordu.

Gayet mistik ve ne olduğu bilinmez eşyalarla dolu olan koridorun aksine burası son derece sadeydi.

Kahverengi bir çekyat, plazma bir televizyon, yerdeki kalın halı, karşılıklı iki iskemle ve ortadaki küçük tahta masa dışında hiçbir şey yoktu.

Duvarlar ise yeşille mavinin tonlarının karışımı olan ferahlatıcı bir renkle boyanmıştı.

Otur bakalım, dedi kadın yaşına göre gayet dinç gelen sesiyle. Gözlerim, etrafı kırışıklıklar ve torbalarla çevrelenmiş ela gözleriyle buluştu. Daha sonra benim iskemleye yaklaştığım zaman zarfında, ki bu bana iki saat gibi gelen on saniyeydi, o gözler üzerimde dolaştı.

Dudağının kenarı güzel veya ilginç bir şey fark etmiş gibi kıvrılınca kendimi huzursuz hissettim.

Bunun da diğerleri gibi fiyasko çıkmasını ve burdan mideme şiddetli bir kramp girmeden defolup gitmeyi isterken yakaladım kendimi.

Gözlerim eskimiş tahta masanın kahverengi tonlarındaki zemininde gidip geliyordu.

Konuşma engelli, dedi kadın. Efendim, dedim kafamı kaldırırken. Sana yol gösteren çocuk konuşma engelli, dedi.

Şizofrenin Not DefteriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin